Yeni
yasama yılına başlayan TBMM’nin bu haftaki en önemli gündem maddesi kuşkusuz,
Irak ve Suriye tezkerelerinin görüşülmesi olacak. Türkiye ne Irak’ta ne de
Suriye topraklarında IŞİD’e yönelik kara operasyonları içerisinde yer almamalıdır.
IŞİD’in
çok kısa sürede bu kadar geniş bir bölgeyi etkisi altına almasında, ABD yönetiminin Irak'taki Şii iktidarın Sünni
Araplara yönelik baskıcı politikalarını görmezden gelmesi ve Suriye’deki Esed
rejiminin hâlâ iktidarda olması etkili olmuştur. Türkiye, hiçbir zaman IŞİD’in
kendisine sınır komşusu olmasını istemez. Bu, yıllardır terörle mücadele etmiş,
terörden büyük zararlar görmüş Türkiye’nin kendi politikalarıyla çelişmesi
demektir.
Suriye
Ulusal Uzlaşma Bakanı Ali Haydar’ın, Türkiye’nin IŞİD’e yönelik operasyonlara
katılmasına ilişkin; “Biz, IŞİD’e karşı saldırılara Suudiler veya Türkler veya
Katarlılar veya Ürdünlülerin katılmalarına karşı değiliz. Bu ülkeler, aslında
IŞİD’in oluşturulmasının nedeniler. Eğer şimdi IŞID’e saldırılara katılırlarsa
bu iyi bir şey” ifadeleri, Türkiye’yi IŞİD üzerinden sıkıştırmaya yöneliktir.
Suriye’nin,
IŞİD’in kuşatması altında bulunan Kobani’ye yardım edememesinin müsebbibi
olarak Türkiye’yi göstermesi, tamamen
diplomatik bir manevradır. Esed rejimi
isterse güneyden Kobani’ye yardım edebilir. Suriye güneyden Kobani’ye yardım
etmek istemediği için böyle ucuz diplomatik manevralara kalkışıyor. Böyle bir
iddia, akıllara KCK-Kandil’in bu konuda Esed rejimi ile işbirliği içerisinde
olabileceği ihtimalini getiriyor.
KCK
son dönemlerde, Öcalan’ı Çözüm Süreci’ndeki rolünü etkisizleştirmeye yönelik
ifadeler kullanıyor. KCK, bu süreçte sürekli olarak Türkiye’yi IŞİD ile
ilişkilendirmeye çalışıyor. Kendi
kontrollerindeki medya üzerinden, dünya kamuoyuna bu yönde yayınlar yapmaya
devam ediyor. Oysa Kandil’in iddialarının aksine Öcalan, IŞİD’in bir İsrail
projesi olduğu söyledi.
Kobani’de
büyük bir dramın yaşandığı bu süreçte, KCK-Kandil’in Çözüm Süreci’ni
sonlandırmaya çalışıp, aynı anda Türkiye, IŞİD ve KDP ile çatışmaya göze alacak
ucuz söylemlerden kaçınması gerekir.
Türkiye düşmanlığı üzerinden politika yapmanın kaybedeni KCK-Kandil
olacaktır.
Suriye’de
iç savaşın başladığı dönemlerde, Öcalan
çizgisinde politik bir dil kullanan PYD Başkanı Salih Müslim, sonraki
dönemlerde tamamen Kandil ve KCK paralelinde bir politika izledi. HDP ise bu
süreçte, yabancı istihbarat teşkilatlarının Türkiye’nin IŞİD’e yardım ettiği
propagandalarına sarılarak, Türkiye’yi bu istihbarat örgütlerinin
hazırladıkları raporlar üzerinden suçluyor.
Türkiye’nin,
bölge Kürtlerini (İran-Irak-Suriye) kucaklayacak yeni stratejiler belirlemesi,
bölgede etkinleşmeye başlayan Şii-Selefi-Vehabi tesirini de kıracaktır. Nitekim
PYD Eşbaşkanı Asya Abdullah’ın, Türkiye’ye IŞİD’e karşı savaşta kendilerine
silah verme çağrısında bulunması, Orta
Doğu gerçekleri karşısında bölge Kürtlerinin de Türkiye ile işbirliğine gitme
zorunluluğuna işaret etmektedir. KCK
Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın bölge barışını tehlikeye sokacak tehditkâr
açıklamaları karşısında, Türkiye, PYD’ye nasıl silah versin?
KCK
üst düzey yöneticilerinin, (Cemil Bayık, Mustafa Karasu, Sabri Ok) son dönemde yapmış
oldukları açıklamalara bakıldığında,
KCK-PKK içerisindeki “sınıfsal ve örgütsel taassup” damarın bir kez daha
su yüzüne çıktığı görülmektedir. C. Bayık, M. Karasu, S. Ok’un söylemlerinin
ortak noktası; Türkiye düşmanlığından
ziyade, AK Parti ve KDP düşmanlığında ısrar etmeleridir. Bu düşmanlığın nedeni
AK Parti ve KDP yöneticilerin inançlı insanlardan oluşmuş olmasıdır. PKK-KCK içerisindeki bu etkin anlayışa göre,
Barzani “feodal”, AK Parti ise “burjuva”dır.
KCK’nın
30 yıl öncesinin siyasi dili ve argümanlarını terk etmesi biraz zor olsa da
aklı başında sağduyulu Kürtlerin, geçmişten kalma olan bu hastalıklı, kokuşmuş
anlayış ve söylemlerden kurtulmaları, bunun aksine; içerisinde bulunduğumuz sürece uygun,
kardeşliği ve dostluğu öne çıkaran politikalar üretmeleri gerekmektedir.
“Çözüm
süreci bitti?” tartışmaları arasında devlet,
ikinci somut adımı da attı. "Çözüm Süreci Kurulu" oluşturulması
kararı, Resmi Gazete’de yayınlandı. Bu arada Başbakan Ahmet Davutoğlu, HDP
Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş ile bir araya geldi. Görüşme sonrası bir açıklama
yapan HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’ın, ''Görüşmeyi son derece olumlu ve
önemli bir görüşme olarak tanımlayabiliriz. Umut ediyorum ki şu günlerde oluşan
negatif hava, yerini pozitif bir havaya bırakır'' demesi, son günlerde
kararmaya başlayan çözüm umutları bir kez daha yeşertti.
Bir
başka kritik görüşme ise HDP heyeti ile Öcalan arasında gerçekleşecek.
Sonuç:
Çözüm mü? Çözülme mi? Bekleyip
göreceğiz…
Yaklaşan
Kurban Bayramınızı kutluyor, bu mübarek bayramının, tüm insanlık âlemine
dostluk, kardeşlik, en önemlisi de barış ve huzur getirmesini Allah’tan niyaz
ediyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder