PKK’nın genel ideolojisinde Önder olarak
kabul edilen Öcalan’a bağlılık esastır. 17 Mayıs 2005 tarihinde gerçekleştirilen
kongrede, PKK/KONGRA-GEL tarafından kabul edilen KCK Sözleşmesinin 11. Maddesi:
“Reberiya Koma Civakên Kurdistan: Koma
Civakên Kurdistan (Kürdistan Toplumlar Topluluğu- Kürdistan Demokratik Toplum
Konfederalizmi) kurucusu ve Önderi, Abdullah Öcalan’dır. Ekolojiye ve cinsiyet
özgürlüğüne dayalı demokrasinin felsefik, teorik ve stratejik kuramcısıdır. Her
alanda bütün halkı temsil eden önderlik kurumudur. Kürdistan halkının özgür ve
demokratik yaşamına ilişkin temel politikaları gözetir ve temel konulardaki en
son karar merciidir. Kongra-Gel Genel Kurul kararlarının demokratik, ekolojik
ve cinsiyet özgürlükçü devrim çizgisine uygunluğunu gözetir. Yürütme Konseyi
Başkanını görevlendirir. Temel konulara ilişkin Yürütme Konseyi kararlarını
onaylar.”
Sözleşmenin 13. Maddesi ise, “Yürütme Konseyi, Kongra Gel tarafından iki
yılda bir KCK yurttaşları arasından seçilen bir başkan ve otuz üyeden oluşur.
Yürütme Konseyi Başkanı salt çoğunlukla, konsey üyeleri ise genel oyla
seçilirler. Yürütme Konseyi Başkanı ve üyeleri en fazla iki dönem üst üste
seçilebilir. Yürütme Konseyi Başkanı, Önderlik tarafından görevlendirilir ve
Kongra Gel Genel Kurulu tarafından onaylanır.” der.
30 Haziran - 5 Temmuz 2013 tarihleri
arasında Kandil'de gerçekleştirilen KONGRA-GEL 9. Genel Kurulu’nda, Öcalan'ın
talebiyle KCK sisteminde önemli değişikliklere gidilmiş “genel başkanlık
konseyi” ile “eş başkanlık” sistemine geçilmişti. Yürütme Konseyi Başkanı olan
Murat Karayılan'ın yerine, KCK
Eşbaşkanlığına Cemil Bayık ile Bese Hozat atanmış, Kongra-Gel Eşbaşkanlığına
ise Hacer Zagros ile Remzi Kartal getirilmişti.
Kurucusu olduğu PKK içerisindeki
dengeleri çok iyi bilen ve bu dengeleri iyi okuyabilen Öcalan, büyük bir riski göze alarak Cemil Bayık’ı
KCK’nın Eşbaşkanlığına getirdi. O gün KCK’da yaşanan bu değişimi, 17 Temmuz 2013 tarihli “KCK’DAKİ DEĞİŞİMİN KODLARI” başlıklı yazımızda, “KCK’nın üst
yönetim değişikliği ile ilgili her kesimden uzmanlar farklı farklı yorumlar
getirdiler. Bu değişiklikler Öcalan’ın talimatıyla gerçekleşse de evet; Öcalan
bu değişikliği yapmak zorunda kalmıştır. PKK içerisinde Öcalan’a rağmen, silah bırakmamaya en çok C.Bayık
direndi. PKK silah bırakıp siyaset yapma kararı alacak olsa, C.Bayık
silahlı mücadeleden vazgeçmeyecekti. Bir başka ifade ile Öcalan PKK’yı
bölünmekten kurtardı.
Çözüm sürecinin
başlamasıyla, kendi içerisinde bölünme aşamasına gelen (silaha tamam diyenler,
silahla devam diyenler) PKK’yı (üst düzey yöneticilerinin son 3 aydaki
açıklamaları bu gerçeği gözler önüne seriyor.) son bir hamle ile “şimdilik”
bölünmeden kurtardı. Cemil Bayık ve Besê Hozat'ın KCK Eşbakanları olarak
seçilmesi; İmralı'daki Öcalan'ın çözüm sürecine direnen, derin PKK'ya tavizi
olarak değerlendirilebilir. Oysa böyle bir seçim, hem çözüm süreci, hem de
Öcalan için büyük bir risktir.”* diyerek
değerlendirmiştik.
KCK içerisinde uluslararası derin
yapılanmalar ile bağlantıları olan ve kamuoyunda “Ankara Grubu” olarak
adlandırılan yapı (C. Bayık, B. Hozat, S. Ok, D. Kalkan, M. Karasu ve A.H.
Kaytan) 2012 yılının son aylarında İmralı ile başlatılan ilk etapta
çatışmasızlığın sağlandığı ve 2013’ün başında “Çözüm Süreci” diye adlandırılan
Türkiye’nin hayati projesine hep engel olmaya çalıştılar. PKK’daki bu derin
yapının iki yıllık süreç içerisindeki açıklamalarına
bakıldığında bu gerçek rahatlıkla görülebiliyor.
Cemil Bayık Süreç içerisinde yapmış olduğu
açıklamalarla, bizi yanıltmamıştı. Nitekim 5 Haziran 2014 tarihli bir
açıklamasında, “Bir daha vurgulayalım ki, doğru politika ve adımlar kendiliğinden
sonuca ulaşmazlar. Doğru politika ve stratejiler ancak doğru taktikler, doğru
yol, yöntem ve araçlarla pratikleşirse sonuca ulaşırlar. Bunlar yapılmadan
sadece İmralı’daki görüşmelerden sonuç çıkacağını beklemek Kürt Halk Önderine
yanlış bir yaklaşım olduğu gibi, büyük bir haksızlığı da ifade etmektedir.”,
26 Eylül 2014 tarihli bir başka açıklamasında ise “Öcalan
bizim önderimiz. Biz bir önderlik hareketiyiz. Önderimize bağlıyız. Ama Türkiye
adım atmadan önderlik ‘hayır savaşmayın’ nasıl diyecek ki? Diyemez. Dese bile
savaşçılar bunu kabul etmezler. Biz savaşçıları zor tutuyoruz.” diyerek, âdeta Öcalan’ı tehdit ediyordu.
“Çözüm Süreci”ndeki bu tıkanıklığın
nedeni, Öcalan ile Kandil arasındaki anlayış farklılığından kaynaklanan doku
uyuşmazlığıdır. Silahlı mücadeleyi öngören Kandil’deki baskın anlayış,
Öcalan’ın devlet ile işbirliğine gittiğini, devletin kontrolünde olduğunu
düşünüyor. “Çözüm Süreci” yavaşlayıp görüşmeler uzadıkça, PKK’nın da büyük
oranda kaynağını oluşturan HDP seçmeni üzerindeki otoritesi zayıflamasa da Öcalan’ın
Kandil üzerindeki otoritesi zayıflayacaktır.
Sonuçta, Kandil’in dayatmasıyla Kürtleri sokağa
indiren HDP, “barış” konusunda kendi inandırıcılığını yitirmiş, aynı zamanda da
Öcalan’ın Kandil üzerindeki otoritesini de zayıflatmıştır.
*http://www.haber111.com/Mehmet_MEMDOGLU+KCKDA_KI_DEGISIMIN_KODLARI_yazi918.html
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder