Uzun
zamandır sessizliğini koruyan Emre Uslu, 09 Ekim 2014 tarihli yazısında, “Uzun süredir çözüm süreciyle ilgili
konulara girmemeye çalışıyorum. Çünkü sürece ilişkin en küçük eleştiri ‘savaş
çığırtkanlığı’, ‘ölü sevicilik’ olarak nitelenip, sürecin yanlışını gösterenler
linç edilmeye çalışılıyor. Bu sürece ‘amansız barış süreci’ diyen bir gazeteci
güruhu Yeni Mahalle’den aldıkları direktifle sürece ilişkin en küçük eleştiriye
linç kampanyasıyla karşılık verdi hep.” diyerek, Türkiye’de yaşanan son
olaylarla ilgili memnuniyetini gösteren düşüncelerini ifade ediyordu.
Evet,
Emre Uslu hep savaş çığırtkanlığı yaptı.
İşte
kanıtları, buyrun.
“Eğer PKK'ya gaz verip ortaya dökülmesini
sağlayarak PKK'nın askeri operasyonlarla bitirilmesi gibi bir projenin parçası
değilseniz, devleti yanlış okuyorsunuz. Bugünkü devlet otuz yıldır PKK'nın
varlık sebebini bir iktidar aracına dönüştürmüş ve çocukların ölümü üzerinden
iktidar oyunu oynayan devlet değil artık. Devletin elindeki imkânlar,
teknolojik kapasite, stratejik düşünce gücü, uluslararası konjonktür de farklı.
Dolayısıyla düne ait bir düşünceyi tekrarlayıp devlet PKK'yı askerî olarak
yenemez diyerek yanlış yapıyorsunuz. Olan, sizin yanlışınızı önemseyip gaza gelerek
savaşı kızıştıran PKK'ya katılmış gariban Kürtlerin çocuklarına oluyor. Çok net
söylüyorum, mevcut strateji devam ettirilirse, PKK önümüzdeki bahar döneminde
yok edilir.” ( Taraf Gazetesi 02 Kasım 2011) diyordu.
PKK
ile silahlı mücadele, Emre Uslu’nun temennisi doğrultusunda devam etmiş ama PKK
yok edilememişti.
“Ramazan ateşkesi kapıda mı?” başlıklı
yazısında ise, “Son dönemde PKK sorunu
konusunda gözümüzün önünde ama bizden kaçırılan bir süreç işliyor. Toplumsal
tepkileri ölçmek için sondajlar yapılıyor… Kamuoyunun tepkilerini anlamak için
sondaj faaliyetleri başladı. Bu faaliyetler kapsamında ‘PKK barış ilan edecek’
türünden haberler mayıs sonundan itibaren verilmeye başladı. Kamuoyunu
hazırlayacak sondaj faaliyetleri hazirandan itibaren hızlandı…” (Taraf
Gazetesi 04 Temmuz 2012) diyerek, barışın görüşmelerle gelmeyeceğini, PKK ile silahlı mücadelenin devam etmesi
gerektiğini savunuyordu.
İçişleri
Bakanlığı’nın, 2012 yılındaki operasyonlarla ilgili raporu şöyleydi: "Yılın ilk 9 ayında Türkiye kırsalı ve
Kuzey Irak'ta düzenlenen operasyonlarda 970 terörist öldürüldü, 174'ü teslim
oldu. Örgüt üyesi, milis, sempatizan ile örgüte yardım yataklık eden 6 bin 300
kişi PKK /KCK soruşturmalarında gözaltına alındı. Operasyonlarda, toplam 300
kilo RDX (C-4, A-4 plastik patlayıcı) ile 2 ton 900 kilogram el yapımı
patlayıcı ele geçirildi. Kara ve hava harekâtlarıyla PKK'daki 5 bin 500 - 6 bin
dolayında olan eleman sayısı 4 - 4 bin 500'e geriledi."
2012
yılında güvenlik güçleri ile PKK arasında yaşanan çatışmalarda çok ağır bir
bilanço çıkıyordu. Bu ağır bilançoya rağmen bu ülkenin beklediği barış bir
türlü gelmiyordu.
Uslu,
bir başka yazısında yine, “Yani sizin anlayacağınız, biz bu “müzakere
sürecine” 2010’da geçtik ama bir sonuç çıkmadı. Bunlar Öcalan’ın klasik alan
açma hamleleri. Öcalan sürece format attı her şey sıfırdan kurulacak. Bundan
barış çıkmaz.” (Taraf Gazetesi 18 Eylül 2013) diyerek, bu ülkeye barışın
gelmemesi yönündeki temennilerini bir kez daha yineliyordu.
Emre
Uslu da savaş yanlısı, kan emici ağa babaları da biliyorlar ki Türkiye 1984’ten
2012’ye kadar (yaklaşık 30 yıl) PKK’yla, Bay Uslu’nun da önerisi olan silahlı bir
mücadeleyi sürdürdü. Eğer silah ile çözüm gelseydi, biz bugün “Çözüm Süreci”ni konuşmazdık.
O
dönemki yanlış uygulamalar ve teşhisler sebebiyle kendi vatandaşını kendisine
düşman ettiren devlet aklı, nihayet 2012 sonlarında yeniden kendisiyle yüzleşme
cesaretini göstererek, bölge halkını
kucaklamayı denedi. Bu süreci sürekli olarak sabote etmeye çalışan Türkiye
düşmanları ise çözüm ve barışı engelleyecek fırsatları değerlendirmek için tüm imkânlarını
seferber ettiler.
OHAL’in
devam ettiği dönemde, olağanüstü şartlar altında yaşayan bölge halkı, köyleri, malları, hayvanları yakılarak, zorla
köylerinden uzaklaştırıldılar. Nereye?
İşsiz, aç susuz kaldıkları, kendilerine “PKK’lı terörist “muamelesinin
yapıldığı Türkiye metropollerinde yaşamaya mecbur edildiler.
Köy
yakmalardan sonra Türkiye’nin büyükşehirlerinde yetişmek zorunda kalan bu
kuşak, kendisine haksızlık yapıldığını düşünerek, devlete küskün büyüdü, intikam
düşüncesiyle yetişti.
Bu
olumsuzlukları yazmayan Emre Uslu ve avenesi, hep kolaycılığa kaçtı, savaş ve
çatışma üzerinden gündem belirlemeye,
kangrenleşmiş bu sorunu çözmeye kalkışan yeni devlet anlayışına hakaret
etmeye, devleti tahkir etmeye devam etti.
Emre
Uslu o dönemleri yaşamadı, ama çok iyi bilir.
Emre
Uslu, sorunun çözümünün bölge insanın kalbini kazanmaktan geçtiğini de bilir.
Emre
Uslu, İngiltere ile IRA arasında bir asır devam etmiş silahlı çatışma ile
gelmeyen barışın, müzakere ile geldiğini de bilir.
Emre
Uslu, dünyanın hiçbir yerinde çatışma, kan ve gözyaşıyla barışın gelmediğini de
bilir.
Emre
Uslu, Kürt düşmanlığı yapmanın Türkiye’ye barış ve huzur getirmeyeceğini de bilir.
Emre
Uslu, yeni bir çatışmanın bedellerinin
çok ağır olacağını ve Türkiye’nin bölünmesiyle nihayetleneceğini de bilir.
Emre
Uslu, çok şey bilir ama Türkiye toplumunun,
inadına barış, huzur ve kardeşliği haykırdığını bir türlü bilmek
istemiyor. Çünkü bunu bilmek, onu rahatsız ediyor, beklentilerini boşa çıkartıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder