2 Ekim 2014 Perşembe

SOMA’NIN “KARA” ACISI

Türkiye’nin yüreği bir kez daha yandı. Ciğerleri bir kez daha nefessiz kaldı. Ama bu kez “kara” bir acı ile.

Bu kadar büyük bir acı yaşanıyorken, yer altındaki işçi kardeşlerimizin tamamına henüz ulaşmış ve cenazelerimizi daha defin edememişken, kimi fırsatçılar, araştırmadan, sorgulamadan, olayın boyutlarına ulaşamadan, her zamanki gibi; faciayı yargılayıp karar bile verdiler.

Oysa “acı” her yerde aynıdır ve “acı”nın resmi her zaman olduğu gibi yine kadındır, eştir, annedir…

Kimi kaynaklar, faciada 650 işçimizin hayatını kaybettiğini dillendiriyorlar. Bu iddiayı gündeme getiren kaynaklar! Lütfen, kara propagandadan vazgeçin ve bu iddianızı Türkiye kamuoyuna ispat edin. Tevatürler üzerinden halkın arasına ifsad sokmayın.

Bu faciada ihmal var mı? Evet var. Denetimsizlik var mı? Evet var. İşin kolayına kaçıp, birbirimizi suçlamak, sorumlu kılmak bize doğruyu getirir mi? Getirmez. Cenazelerimizi defin ettikten sonra, ‘Nerede hata yaptık? Bu acının müsebbipleri kimlerdir?’  deyip, her türlü sorgulamayı yaparak,  milletçe oturup “vicdani” bir muhasebe yapmalıyız.

            Soma’daki faciada devlet ricalinden başka birinin değil, ama Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız Bey’in samimiyetine inandım, teşekkürler Sayın Taner.

Dikkat edin, Başbakan’ın ismini telaffuz etmedim. Sayın Başbakan yanlış yönlendirildi. Ve maalesef hata üstüne hata yaparak, yanlış konuştu. Açıklamaları tam bir fecaatti. “Böyle kazalar madenciliğin fıtratında var demek”, bir nevi sorumluluğu, ihmali kabul etmek demektir. Başka bir şey; bu kaza için yüz yıl önceki kazaları emsal göstermesi, gerçekten inciticiydi.

Sayın Başbakan! Ölüm elbette ki kaderdir ve her canlı elbet de ölümü tadacaktır. Ama bu tarz bir kazayı, bu şekilde dillendirilip tasvir etmeniz,  fazlasıyla hata değil midir?

Bu faciada da toplum olarak, yine uçlarda kaldık maalesef. Ya ifrat ya da tefrit. Bir türlü itidali yakalayamadık.

Yardımlarımızda yine gösterişe kaçtık.

Sadece toplum olarak mı? Hayır, kurumlarımız, devlete yakışacak davranışlardan uzak, samimi olmayan açıklamalar yaptılar. Mesela, Şanlıurfa Müftülüğü’nün Soma’daki faciada yaralanan ve ambulansta “Çizmemi çıkarayım mı? Sedye kirlenmesin” diyen maden işçisi Murat Yalçın’ı bir ay sonra umreye göndereceklerini açıklamasına ne demeli?

Özür diliyorum ama böyle bir açıklamayı samimi bulmadım. Neden sadece bir kişi?

Böyle bir şeyin yapılması düşünülüyorsa, Diyanet İşleri Başkanlığı ne güne duruyor?

Maddi imkânları azımsanmayacak kadar geniş olan ve her yıl birlerce insanımızı hac ve umreye götüren Diyanet İşleri Başkanlığı, faciada hayatını kaybeden tüm kardeşlerimizin ailelerini (talep edenleri) çok değil on günlük umreye götüreceğini açıklaması daha etik olmaz mıydı?

Böyle bir karar, şehit ailelerinin geride kalanları için de psikolojik bir destek sağlamaz mıydı?

Soma’nın adı artık hep acıyla anılacak…

Peki, bizler neler yapmalıyız?

Önce, tüm şehitlerimizi toprağa verdikten sonra, geride kalanlarına sahip çıkmalı, daha sonra aynı felaketle karşılaşmamak için yeniden,  bir kez daha toplum olarak kendimizi sorgulamalı ve samimi bir şekilde daha çok çalışmalıyız.

Bugüne kadar “acı”yı anlatmaya kelimeler kifayetsiz kalmıştır. Yürek yanmaya görsün. Çünkü ateş,  düştüğü yeri, yüreği yakar.

Rabbim! Sen lütfunla yanan yüreklere sabırlar ihsan eyle.

Son söz: Milletimizin ortak acıları üzerinden siyaset ve politika yapmak, yapmaya çalışmak sefilliktir, alçaklıktır.

(Bu yazı ilk olarak 19 Mayıs 2014 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder