16 Ekim 2014 Perşembe

TOPLUMDAKİ ŞİDDET SARMALI

“Şiddet kelimesinin etimolojik kökeni Arapçadır ve ‘bir gücün derecesi’, ‘sertlik’, ‘peklik’ anlamlarını barındırır. Kelimenin İngilizce ve Almanca kullanımı ise Latince birkaç kavramın birleşiminden oluşmaktadır ve bir yandan ‘ihlal etmek’ ve ‘zarar vermek’ anlamlarını taşırken diğer yandan ‘kuvvet’, ‘hız’ ve ‘aşırılık’ anlamlarını da karşılamaktadır. Bu bağlamda şiddet kavramı, en geniş tanımıyla gücün, kuvvetin, otoritenin ve üstünlüğün kötüye kullanımı ile ortaya çıkan sınır ihlalini ifade eder.”*  

Genel anlamda şiddet; öfke, korku, kaygı ve hislerin farklı boyutlarıyla dışa yansımasıdır. Şiddet, sadece fiziksel boyutta değil; sosyal, psikolojik, hatta ihmal ve istismar boyutunda da değerlendirilmelidir.

İnsanların problemlerini sağlıklı bir iletişim kurarak çözme yeteneğinden mahrum olmaları, bireyler arası ilişkiler, kızgınlık kontrolü ile kızgınlığın etkin ifadesi ve çatışma çözme becerileri konusunda eğitimsiz olmaları şiddeti arttırır. Toplumun çoğunluğunun nezdinde sorun çözme yöntemi olarak benimsenmesi ise şiddeti arttıran bir başka faktördür.

Türkiye’de yeterince şeffaf olmayan kapalı bir toplum yapısı mevcuttur. Bu kapalı toplum yapısında, şiddet; kimi zaman fiziksel, kimi zaman psikolojik, kimi zaman cinsel içerikli olabileceği gibi, bazen de ekonomik nedenlerden kaynaklı olabilmektedir.

 Geçtiğimiz günlerde HDP’nin çağrısıyla sözüm ona Kobani’yi protesto adına, düzenlenen eylemlerde şiddet ve vandallık bir kez daha tavan yaptı. Yaşanan olaylarda maalesef 38 kişi hayatını kaybetti, yüzlercesi de yaralandı. Ev ve işlerleriyle kamuya ait binalar vahşice yakıldı, yıkıldı.  Hatırlanacağı üzere, Türkiye’de bu emsalde bir şiddet, 2013 yılında Taksim-Gezi olaylarında da yaşanmıştı. 

Türkiye kendi gerçeğiyle bir kez daha yüzleşti. Kobani protestoları, Türkiye’deki toplumsal ve sosyal fay hatlarını yerinden oynatmaya yetmiş, toplumsal dokumuzun inceliğini bir kez daha gözler önüne sermiştir. Ne yazık ki bu eylemler, Türkiye toplumunda var olan kamplaşmanın, kutuplaşmanın daha da açılmasına, derinleşmesine neden olmuştur. Demokrasi adına siyaset yapan tüm siyasetçileri, bir kez daha sorumlu davranmaya davet ediyoruz.

Tüm Türkiye, Kobani’yi protesto adına yaşanan olaylar karşısında dehşete düştü, şiddete sebebiyet verenleri kınandı. Maalesef yine kolaycılığa kaçılarak bireyi, toplumu şiddete yönelten nedenler yeterince irdelenmedi.

Özeleştiriye hazır mıyız? 

Evde şiddet: Ebeveylerinden şiddet gören çocuk, elbette şiddete meyilli olur. Ebeveylerinin birbirlerine yönelik şiddetini gören çocuk, şüphesiz şiddete yatkın olur ve şiddet içermeyen, şiddet gerektirmeyen bir numayişte bile gördüğü şiddet dışa yansımaya başlar.

Eğitim sistemimizdeki çarpıklıklardan kaynaklı şiddet: Okulda öğretmeninden, arkadaşlarından fiziki ya da psikolojik şiddet gören öğrenci, kendince, kırılan onurunu kurtarmak adına, yaşadığı acıyı hafifletmek için toplumda kendisinden zayıf gördüğü kimi bireylere yönelik şiddet içerikli eylemlere başvurabiliyor. Bu şiddet, bazen öğrencinin öğretmenine yönelik şiddetiyle de karşılık bulabiliyor. 

Şiddeti o kadar özümsemişiz ki, bugün devletin güvenlik gücünün yetiştirildiği askeri okullar (lise ve harp okulları dâhil) ve polis meslek yüksekokullarındaki öğrencilerden kaynaklı “devrecilik” diye tabir edilen psikolojik şiddeti görmezden gelemeyiz. Disiplini tesis etmek adına, insan onurunu ayaklar altına alan bu sistematik işkenceler, kimi okul görevlilerince görmezden gelinebiliyor.  Oysa bu okullardan mezun olacak olanlar, yarın vatandaşın, ülkenin güvenliğini sağlayacak. Baskı ve şiddet ortamında yetişecek görevlilerin en küçük bir toplumsal olayda uygulayabilecekleri şiddeti düşünebiliyor musunuz?  (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi AİHM’e dava başvuru sayısında, yıllardır Rusya’nın ardından ikinci gelen Türkiye, 2013 bilançosunda beşinci sıraya geriledi.)

İşyerinde şiddet: İster kamu kurumu, isterse özel sektör olsun; adaletli davranmayarak, mahiyetimiz altındaki personele fiziki ya da psikolojik şiddet uygulayabiliyoruz.

Sporda şiddet: Sporun, dostluk ve kardeşlik olduğunu her fırsatta dile getiririz. Gelin görün ki sadece spor olsun diye yapmış olduğumuz sportif faaliyetlerde, sportif karşılaşmalarda sporu kendi egomuzu tatmin aracına dönüştürebiliyoruz. Hakaret ve küfür yetmiyormuş gibi sporu şiddete alet edebiliyoruz.

Sokakta şiddet:  Sonuçta her türlü baskı ve şiddet ile yoğrulmuş olan toplumumuz, anayasal hakkı olan demokratik bir eylemde bile sokakları ateşe verebiliyor. Hak arama adına, insanların haklarına tecavüz edebiliyor. Bununla da yetinmeyip, kendi kardeşini kolaylıkla öldürebiliyor.

En nihayetinde, toplum içerisindeki ötekileştirme;  kin ve nefreti,  kin ve nefret ise çatışmayı ve şiddeti doğurur.

Amacı sadece şiddet olan birisine, karşı şiddetle mukabele ederseniz,  kalıcı bir çözüm bulamazsınız.

Unutmayın! Şiddet, şiddeti doğurur.


*Y.Dursun  “Şiddet nedir ?”, Felsefe ve Sosyal Bilimler Dergisi, 2011, sayı: 12

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder