Türkiye,
dış politikanın iç politikaya malzeme edildiği çok hassas bir süreçten geçiyor.
“Suriye’ye girelim mi, girmeyelim mi?” tartışmaları gündemin öncelikli konusu…
Ankara’da konu ile ilgili toplantı üstüne toplantı yapılıyor, tüm detaylar
görüşülüyor, her şey en ince ayrıntısına kadar değerlendirilmeye çalışıyor.
Suriye
konusunda Doğu (Rusya, Çin ve İran) ve Batı (ABD, AB ve İsrail) bloku ülkelerinin
politikaları ve siyasi hamleleriyle yalnızlaştırılan Türkiye, çareyi kendi
politikalarına uygun bir çözüm modelinde bulmaya çalışıyor. “Suriye’ye askeri
bir müdahalenin getirisinin ne olacağı, muhtemel bir askeri müdahaleye dünyanın
nasıl tepki vereceği, Türkiye’nin nasıl bir sonuçla karşılaşacağı” gibi konular
en ince ayrıntılarına kadar hesaplanmalıdır.
Askeri
seçeneğin, Türkiye’nin uluslararası politikaları açısından olumsuz sonuçlar
doğuracağı muhakkaktır. Haklı sebeplerle bile olsa tampon bölge olarak
kurulması planlanan yerin Orta Doğu bataklığındaki Suriye olması ve bunu yapacak
ülkenin de Türkiye olması, olumsuz
sonuçların doğması için yeterlidir. İngiltere’nin Daily Telegraph gazetesinin
daha şimdiden “Türkiye IŞİD ve Kürtleri durdurmak için Suriye işgaline hazırlanıyor”
manşeti buna en güzel örnektir.
“Sözlük anlamıyla “Tampon Bölge”
(Buffer Zone), düşman birlikleri, grupları ya da milletleri birbirinden ayırmak
için oluşturulmuş ara bölgeye denmektedir. Tampon bölgeler, genellikle askerden
arındırılmış bölgelerdir ve tarafsızdırlar. Tampon bölgeler, karşıt gruplar
arasında şiddet eylemlerini engellemek, göç akınını önlemek suretiyle emniyet
ve asayişi tesis etmek, terörist saldırıların ve sızmaların önüne geçmek, doğal
çevreyi korumak, yerleşim birimlerini sınai kazalardan ve felaketlerden korumak
gibi çeşitli amaçlarla oluşturulabilir. Ancak bu yöntemi kullanmanın hukuki
şartları ve yolları üzerinde genel bir düzenleme olmadığı gibi, yerleşik bir
teamül de bulunmamakta.”*
Türkiye,
Suriye’nin kuzeyinde oluşturmak istediği tampon bölgeyi kendi güvenliği için
oluşturacak ama iç politikadaki yansımaları çok farklı olabilecektir.
Türkiye’yi IŞİD terör örgütüne yardım etmekle suçlayan içimizdeki İrlandalılar,
Brütüsler bu kez yapılan ya da yapılacak olan operasyonun PYD’ye yönelik olduğu
yaygarası ile halkı sokaklara çıkaracak ve bir kez daha 6-8 Ekim olaylarına
benzer olayların meydana gelmesine sebebiyet vereceklerdir.
ABD
-Orta Doğu’daki çıkarları için Türkiye’ye ihtiyacı olması nedeniyle-
Türkiye’nin Suriye’nin kuzeyine yönelik muhtemel bir askeri operasyonuna karşı
çıkmayacaktır. Oysa aynı ABD, PKK ile mücadelesinin etkin olduğu yıllarda
Türkiye’nin Irak’ın kuzeyinde bir tampon bölge oluşturma isteğine onay
vermemişti.
Suriye
muhalefetine (ÖSO) yardım konusunda bahane üstüne bahane üreten ABD, değişen
şartlara göre PYD’yi ve IŞİD’i kendi çıkarları doğrultusunda kullanmaktadır. IŞİD
ile mücadele adı altında PKK’nın Suriye yapılanması PYD’yi silahlandıran ABD,
Esed güçleriyle çatışan IŞİD militanlarına ise göz yummaktadır.
Peki,
Suriye bir tuzak mı? Bence evet. Türkiye bu noktada çok daha dikkatli davranmak
zorundadır. Suriye’ye girecek olan
Türkiye askerini, Esed ajanları, IŞİD ve PYD militanlarıyla diğer yerel güçler
karşılayacaktır. Yıllardır Irak ve Suriye sınır hatlarının güvenliğini
sağlayamamış olmamız, oluşturulması
düşünülen tampon bölgenin nasıl ve ne şekilde korunacağı sorularını da akıllara
getiriyor.
Murat
Karayılan’ın, “Açıkça söyleyelim. Eğer
onlar Rojava’ya müdahale ederlerse biz de onlara müdahale ederiz. O zaman
Türkiye’nin tümü bir savaş sahasına dönüşür” tehdidi de göz önünde
bulundurulursa; Türkiye’nin Suriye’ye müdahalesi demek, PKK ile var olan
cepheyi daha da genişletmesi demektir. Askıya alınmış olmasına rağmen, “Çözüm
Süreci”nin tamamen sona ermesi demektir. Türkiye’nin Orta Doğu’daki bataklığa
bulaşması demektir. Türkiye’nin Suriye’deki ateş çemberine müdahil olması
demektir.
Türkiye,
son dönemlerde Irak Kürtleriyle gerçekleştirdiği ekonomik ve ticari
entegrasyonu Suriye Kürtleriyle de gerçekleştirmelidir. Konjonktürel şartlar, Türkiye’nin
komşuları olan Kürtlerle her alanda entegrasyonunu zorunlu kılmaktadır.
Sözün
özü: ABD hâlâ Türkiye’nin onay vermediği 1 Mart tezkeresinin faturasını
kesiyor.
*http://sahipkiran.org/2014/10/07/tampon-bolge/
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder