2012’nin son aylarında devlet tarafından
Öcalan ile başlatılan, ilk dönemlerde “İmralı Süreci” sonraki dönemlerde “Çözüm
Süreci” olarak adlandırılan ve Türkiye toplumunun büyük bir çoğunluğu
tarafından desteklenen süreç, IŞİD’in Suruç’taki bombalı saldırısına misilleme
olarak, Ceylanpınar’da iki polisin uykudayken şehit edilmesinin HPG tarafından
üstlenilmesi ile yeni bir evreye girmiş oldu.
Hatırlanacağı üzere, İmralı ile
görüşmeler başlandığı andan itibaren, süreci sekteye uğratmaya ve engellemeye
yönelik çok sayıda provokasyon girişimleri olmuştu. Zorlu bir süreç olacağı
belli olan, inişli çıkışlı aşamalardan geçen “Çözüm Süreci”nde, Kürtler önemli kazanımlar elde ettiler.
Bu iki yıllık süre zarfı içerisinde
HDP’nin (BDP) bir türlü inisiyatif belirleyememiş olması Kandil’i
cesaretlendirmiş ve bu süreçte sadece HDP’yi değil Öcalan’ı da devre dışı bırakmaya
çalışmıştır. (Daha geniş bilgi için http://mehmetmemdoglu.blogspot.com.tr/2014/10/ocalanin-sarsilan-otoritesi.html?spref=tw)
Kandil, Orta Doğu’daki IŞİD virüsünün vahşetinden sonra, IŞİD’e karşı verdiği
mücadele nedeniyle Batı nezdinde elde ettiği prestiji Türkiye’ye karşı
kullanmaya çalıştı. Bununla da yetinmeyerek, en küçük bir olayda Türkiye’yi
suçlayarak “Çözüm Süreci’ni sonlandırmakla tehdit etti.
Son üç yıldaki Nevruz mesajlarında
PKK’ya “Silahlar sussun, fikirler
konuşsun... barış savaştan daha zordur ama her savaşın da mutlaka bir barışı
vardır... Türkiye’ye karşı silahlı mücadeleyi sonlandırma kongresi
toplansın...” çağrıları yapan Öcalan’a rağmen, elinde silahı bir güç ve
tehdit unsuru olarak bulundurmaya devam eden bir PKK var olduğu sürece,
“Dolmabahçe Deklarasyonu”nun bir hükmü olur muydu?
“Çözüm
Süreci”nin devam ettiği dönemlerde, KCK’nın hem kırsal için eleman temin
ettiği, hem de yerleşim yerlerindeki
cephe faaliyetlerine hız verdiği anlaşılmaktadır. HPG-Basın ve İrtibat
Merkezi (BİM)’in, Şanlıurfa Ceylanpınar’da şehit edilen iki polisin kendilerine
mensup “fedai timi” tarafından gerçekleştirildiği açıklaması. Yine, Diyarbakır’da
kaza ihbarında giden trafik polislerinin şehit edilmesi ve Muş Malazgirt’de eşi
ve çocuğunun da bulunduğu araçta Malazgirt İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı
Arslan Kulaksız’ın şehit edilmesi, bunun
açık kanıtıdır.
Bugünkü şartlarda, IŞİD Türkiye için ne
kadar tehditse, her fırsatta “Türkiye’yi savaş alanına çevireceğiz” diyen PKK
da o kadar tehdittir. KCK Yürütme Konseyi Duran Kalkan’ın “Halk bizden intikam
bekliyor, elbette intikam alacağız. En büyük intikam zaferdir, Kürdistan’ın
özgürlüğüdür” ifadesi, PKK tehdidinin
delilidir.
Çatışma ve şiddet üzerinden ne Kürt
sorununu, ne de PKK şiddetinden kaynaklı terör sorununu çözemezsiniz (35 yıllık
silahlı çatışma dönemi buna örnektir). Elinde silah, Türkiye’ye yönelik terör
eylemlerini sürdüren PKK’nın varlığı ile de kalıcı bir “çözüm” elde edemezsiniz.
PKK, her fırsatta “Türkiye partisi
olacağız, Türkiyelileşeceğiz” diyen HDP’nin önündeki en büyük engeldir. (TBMM
Başkanlık Divanı üyelerinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’a yaptığı ziyarete HDP’li divan üyelerinin katılmaması, HDP’nin bugünkü tercihinin sivil
siyaset olmayacağının bir göstergesidir.)
HDP, Türkiye partisi olma iddiası
noktasında eğer samimi olmuş olsaydı, Kandil’e (silaha) karşı net bir tavır
alırdı/almalıydı. HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın “Kandil ile anlaşamadığımız noktalar var”
(http://www.ilkehaber.com/haber/demirtas-kandil-ile-anlasmadigimiz-noktalar-var-33183.htm) açıklaması, HDP’nin Kandil çizgisinde siyaset
yaptığının itirafıdır.
HDP, seçim barajını geçmek için “Çözüm
Süreci”ni günlük siyasi çıkarlarına kurban etti.
HDP, Kandil’in kendilerini PKK’nın
siyasi alternatifi ve uzantısı olarak göstermesine engel olamadı.
Çatışma, kan, acı ve gözyaşı üzerinden
siyasi menfaat hesapları yapmak da bir nevi terördür, terörizmdir.
Savaş demek, kan ve gözyaşı demektir,
ölüm demektir. Ölümler üzerinden siyaset üretmek, politika belirlemek
fırsatçılıktır, acizliktir, zayıflıktır, alçaklıktır.
Hak arama yolları demokratik ve adil
yöntemler olmalıdır. Silah ile hak aramanın hiç bir haklı yanı olamaz.
Türkiye’deki Kürtler demokratik kazanımlarının çoğunu çatışmaların yaşanmadığı
“Çözüm Süreci” döneminde (2013-2015) elde etmişlerdir.
HDP’nin bir karar vermesi gerekiyor (!)
Ya
kendi iradeleri doğrultusunda sivil siyaset,
ya da eli silahlı Kandil’in gölgesinde siyaset. Yok, eğer
silahın gölgesinde siyaset yapmayı tercih ederlerse, Türkiyelileşemeyecekleri
gibi; siyaseten de kendi sonlarını hazırlamış olacaklardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder