27 Mayıs 2013 tarihinde başlayan Taksim-Gezi olayları Türkiye
için bir milattı. O gün Gezi’de başlayan Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı 7
Haziran seçiminde (Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın seçim meydanlarına inmesiyle ki
bence yanlış bir tercihti) doruk noktaya ulaştı.
Devlet, Gezi olaylarını maalesef doğru okuyamadı. Evet,
Taksim-Gezi olaylarının bir provokasyon olduğu tartışma götürmez bir hakikattir.
Yapılmak istenen şey Taksim’i yayalaştırma çalışmalarıydı ama birinci derecede
sorumlu ve yetkili olanlar, yapmak istediklerini halka doğru olarak
anlatamamış, bunu fırsat olarak gören “Erdoğan ve AK Parti karşıtları”
(uluslararası derin güçler, iktidardan rahatsız olan sağcı, solcu, muhafazakâr, milliyetçi, ulusalcı, vb. marjinal gruplar) Taksim
Meydanı’nda bir araya gelmişlerdi.
Türk bayrakları yerine Atatürk resimleri, Öcalan posterleri,
PKK bayrakları, yasadışı terör örgüt flamaları ile “Mustafa Kemal’in askerleriyiz” sloganlarıyla protestolara katılan
ve kimi çevrelerce “Gezi ruhu” olarak adlandırılan kitlenin büyük çoğunluğunun
7 Haziran’da HDP’ye oy verdiğini düşünüyorum. Tek ortak noktaları “Erdoğan ve
AK Parti karşıtlığı” olan, HDP’li
yetkililerin “emanet oylar” diye nitelendirdiği
“Gezi ruhu” ile HDP arasındaki doku uyuşmazlığı çok yakında gün yüzüne
çıkacaktır.
O dönem, Öcalan’ın, “Direnişi anlamlı buluyorum ve
selamlıyorum... Ancak hiç kimse ulusalcı, milliyetçi, darbeci çevrelere de
kendini kullandırmamalı” mesajıyla Gezicilere mesafeli yaklaşan
Selahattin Demirtaş, 6-7-8 Ekim Kobani’yi protesto eylemlerindeki
sorumluluğuyla “Gezi güruhu”nun takdirini kazanmıştı.
HDP Eşgenel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın 7 Haziran seçimi
öncesinde Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ithafen“Seni başkan yaptırmayacağız” çıkışı
ve diğer Eşgenel Başkanı Figen Yüksekdağ’ın, Türkiye’nin Batı illerindeki
mitinglerinde “7 Haziran seçimi, Gezi’de yarım bıraktığımız işi tamamlama olacak”
sözü, Gezi eylemlerine katılan çevrelerin oluşturduğu BHH’yi (Birleşik Haziran
Hareketi) cesaretlendirmiş, bu cenahın oylarını HDP’ye vermesiyle sonuçlanmış ve
HDP’nin Meclis’e girmesinde önemli rol oynamıştır.
Gezi güruhunun Erdoğan ve AK Parti karşıtlığını anlaşılabilir
bulsam da HDP’ye oy vermiş dindar Kürt kesimin AK Parti karşıtlığına bir anlam
veremiyorum. Cumhuriyet Türkiyesi’nin Kürtler açısından en şeffaf iktidarı olan
ve birçok demokratik kazanımlarını bu iktidar dönemlerinde elde eden dindar
Kürtlerin AK Parti’ye kırmızı kart göstermesini tarih not edecektir.
7 Haziran seçiminde bölgedeki dindar Kürtlerin büyük bir
çoğunluğu “Çatışmalar başlamasın, bölgedeki huzur ortamı devem etsin” düşüncesiyle
HDP’ye oy verdiler. KCK’nın “ataşkesi
sonlandırdık” açıklaması, öncelikle bu seçimde HDP’ye oy vermiş dindar
Kürtler üzerinde hayal kırıklığı yaşatacaktır.
Gezi ve sonrasında meydana gelen olaylar, hassas ve kırılgan
bir yapıya sahip olan Türkiye’nin toplumsal ve sosyal fay hatlarını yerinden
oynatmaya yetmiş, 7 Haziran seçimleri ise toplumsal ayrışmayı daha da derinleştirmiştir.
Bu ayrışmanın sonucu, kurulması düşünülen AK Parti-CHP, AK
Parti-MHP koalisyon hükümet formüllerinde gizlidir. AK Parti, CHP ve MHP’nin;
HDP’li bir koalisyon seçeneğini telaffuz etmemeleri ve HDP’li bir koalisyonun
içerisinde olmayacaklarını açıklamaları, toplumdaki ayrışmanın ve kutuplaşmanın
derinliğini göstermektedir. Türkiyelileşme iddiasındaki HDP’li siyasetçiler, toplumun
büyük bir kesiminin neden HDP’li bir koalisyon seçeneğine hazır olmadığını anlayışla
karşılamalı, toplumun çekincelerini ortadan kaldıracak yeni bir siyasi dil
oluşturmalıdırlar.
Elbette silahlı bir PKK ile arasına mesafe koy(a)mamış,
toplumun büyük kesiminin çekincelerini ve korkularını giderememiş bir HDP, Meclis’teki
diğer partilerin koalisyon seçenekleri arasında yer almayacaktır.
Taksim-Gezi olaylarında Kürtleri sokağa indiremeyen toplum
mühendisleri, 7 Haziran seçiminde “Gezi ruhu” olarak adlandırılan kesim ile “Erdoğan
ve AK Parti karşıtı” inançlı Kürtleri HDP’de buluşturmayı başarmışlardır.
Salt Erdoğan ve AK Parti karşıtlığı nedeniyle geçici körlük
yaşayan, hergün HDP ve Kandil’e güzellemeler dizen Kemalist, ulusalcı, liberal,
paralelci yazar ve çizerlerin; KCK’nın “Ateşkesi
sonlandırdık” açıklamasından sonra da devam eden baraj inşaatlarını
durdurmadığı ve çatışmasızlık ortamının sona ermesine neden olduğu gerekçesiyle
devleti suçlamaya devam edeceklerini düşünüyorum.
Her fırsatta devleti
suçlayan kesimler!
Kaçak elektrik kullanan, elektrik borcunu ödemeyen, elektriği
kesilince yolu işgal eden, “barajlar hedefimizdir, ateşkes sona ermiştir"
diyen KCK'ya da söyleyecek bir sözünüz olsun.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder