Terör ve
terörizmin yeniden dünyanın gündemine girdiği bugünlerde, “barışın” insanlık için ne kadar vazgeçilmez olduğu bir
kez daha ortaya çıkmıştır. İki yıldır devam eden “Çözüm Süreci”, birkaç kez sekteye uğratılmaya çalışılmışsa da, nihayetinde bu sürecin Türkiye’ye iç barışı
getireceği ümit ediyorum.
KCK üst düzey
yetkilileri zaman zaman “Çözüm Süreci”nin devam ettirilmesi yönünde açıklamalar
yapmakla birlikte, PYD’nin Suriye’deki otorite boşluğundan yararlanarak Rojava’da
hayata geçirdiği kantonlara (bir başka ifadeyle demokratik özerklik) benzer oluşumların
inşasından vaz geçmemişlerdir.
PKK-KCK, bu
denemeyi gençlik yapılanması olan YDG-H üzerinden hayata geçirmeye
çalışmaktadır. Zamana ve zemine göre hareket eden YDG-H, Kandil tarafından pilot
bölgeler olarak seçilen Lice, Yüksekova ve Cizre’de demokratik özerklik
hedefini fiiliyata geçirmeye çalışmaktadır. Uzun bir süredir Cizre’de yaşanan
olaylar, Kandil’in “demokratik özerklik” hedefinden uzaklaşmadığını bir kez
daha gözler önüne sermiştir.
Geçtiğimiz
Kurban Bayramı’nda Cizre’de kurban eti dağıtan 16 yaşındaki Yasin Börü ve
arkadaşlarının PKK tarafından katledilmesini görmezden gelen KCK Eşbaşkanı Bese
Hozat, 6 Ocak 2015 tarihli Özgür Gündem Gazetesinde yayınlanan yazısında, “27 Aralık günü patlak veren Cizre olayları,
üzerinden es geçilecek durumlar değildir. Perde arkasında çok tehlikeli bir
planın devreye konulduğunun işaretidir. Nasıl ki 1990’lı yıllarda Türk devleti
Hizbullah’ı Kürt yurtseverlerini katletmede kullandıysa bugün de adını Hüda-Par
olarak değiştiren aynı Hizbullah’ı tekrardan Kürtleri katletmede kullanmaya
başlamıştır” diyebilecek kadar
pervasızlaşabiliyor.
KCK-Kandil ve
HDP, öncelikle bölgedeki diğer Kürtlerle barışmalıdır. Kendisi gibi
düşünmeyen Kürtlere tahammül gösteremeyen bir yapı, Türkiye ile barışabilecek midir? HüdaPar’ı
Kürt Hamas’ı olarak gören ve değerlendiren Bese Hozat; PKK’nın, kendileri gibi düşünmeyen
diğer Kürtler nezdinde nasıl algılandığını ve tanımlandığını biliyor mudur?
PKK-KCK-Kandil,
bölgede yaşanan gerginlik ve çatışmalar karşısındaki sorumluğunu, “Özel Harp Dairesi, Kontrgerilla,
Hizbulkontra, JİTEM” gibi yapılanmalar üzerinden atmaya çalıştığı sürece, barış
ve çözüm konusundaki samimiyetsizliğini gizleyemeyecektir. Devletten ve siyasi
iktidardan dönüşüm ve demokrasi bekleyen PKK, hâlâ kuruluş dönemindeki söylemlerinden
vaz geçememiştir.
Bese Hozat,
Türkiye’yi (3 PKK’lı kadının 9 Ocak 2013’de öldürülmesi) Paris cinayetleriyle ilişkilendirmeden
önce, öncelikli olarak, PKK’nın bu cinayetlerdeki rolü ve sorumluluğunu (http://www.kurdistan-aktuel.org/katledilen-sakine-ve-yanitlanmamis-sorular-makale,59.html)
açıklasın.
Ankara-Kandil-İmralı üçgenindeki iletişimi sağlayan, tüm
Kürtleri temsil ettiğini iddia eden HDP'nin,%10 barajı sıkıntısı devam ediyorsa
-böyle bir risk var- bu, HDP'nin
Türkiye'deki Kürtler ile sorunlu olduğu gösterir. Kendisi gibi düşünmeyen Kürtlere
tahammül göstermeyen seküler bir anlayış, “Çözüm Süreci”nin tek muhatabı
olmamalıdır. Kürt sorunu sadece Kürtlerin değil, tüm Türkiye'nin sorunudur.
Meseleye bu açıdan bakmamız gerekir.
Batı,
yıllarca Orta Doğu ve Afrika'daki mezhepsel, etnik ve dinî çatışmaları kendi
çıkarları için kullanmıştır ve hâlâ da kullanmaktadır. Türklerin, Kürtlerin, Arapların, Çerkezlerin, Lazların; farklı farklı
grupların (dinî ve etnik) geleceği birbirine bağlıdır. Türkiye halkı olarak,
farklılıklarımızı birer zenginlik olarak görmeli, ötekileştirmeden birbirimizi
kucaklayabilmeliyiz. Bakın bunun güzel bir örneğini “Kırmızı Benekli Alabalık
Daveti” başlıklı yazısıyla Fatih Çekirge anlatmış. Çekirge, MHP’li Adana
Büyükşehir Belediye Başkanı Hüseyin Sözlü’nünHDP’li belediye başkanlarını
misafir ettiği yemeği, “İşte diyalog
bu... Hani diyalog, barış, dostluk, hoşgörü diyoruz ya... MHP'li Adana Belediye
Başkanı'nın HDP'lieşbaşkanlara böyle bir ev sahipliği yapması... Ve en
önemlisi, Tunceli Belediye eşbaşkanının MHP'li Belediye Başkanı'nı Tunceli'ye
‘kırmızı benekli alabalık yemeğe’ davet etmesi önemlidir. Ben aslında bugün
Paris'teki ‘barış yürüyüşü’nü yazacaktım. Ama Adana'dan gelen bu ‘demokrasi ve
hoşgörü masası’nı seçtim.”diyerek özetlemiş.
Siyaseten sorumlu olan şahsiyetlerin, bu ve benzeri
buluşmaları sıklıkla gerçekleştirmeleri “Çözüm Süreci”ne yönelik şüphe ve korkuları
azaltacaktır.
Türkiye’deki “Çözüm Süreci”nin başarıya ulaşması, aynı
zamanda tüm Orta Doğu halklarına barış getirecektir. Orta Doğu'daki değişim ve
yeni gelişmeler, Türkler ve Kürtlerin birlikteliğini zorunlu kılıyor. Ahhh, bir
de bugünkü siyasi konjonktürde durumdan vazife çıkarmak isteyenler olmazsa.
Barışa gidilen yolda yürüyebilmek, barışı getirmekten
çok daha zordur…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder