Feodalizm, toprakların ve
üstünde yaşayan köylülerin derebeyine, yani bir kişiye ait olduğunu kabul eden
yönetim şeklidir. Bir başka
ifadeyle, toprak sahibi asillerin kendi topraklarında sürdürdükleri
yönetim sistemidir. Avrupa’da 9. yüzyıldan
Orta Çağ’ın sonuna kadar sürmüştür.
Osmanlı dönemindeki feodal
sistem, Cumhuriyet’in ilanıyla birlikte yapılan reformlara rağmen, bizatihi
siyaset ve siyasetçi eliyle günümüze kadar varlığını sürdürmüştür.
Cumhuriyetin ilanıyla beraber
CHP’nin tek parti iktidarından tutun, Demokrat Parti’nin iktidarı geldiği çok
partili dönem de dâhil, bugüne kadar siyasi partilerden milletvekili olmuş çok
sayıda aşiret reisi, ağa ve şeyh görebilirsiniz.
12 Eylül askeri darbesi ile kesintiye uğrayan
Türkiye demokrasi, tam manasıyla işletilememektedir. 6 Kasım 1983 Genel
Seçimleri üzerinden 32 yıl geçti. 1983’ten sonraki seçimlerde
milletvekili olmuş birçok isim bugün de milletvekili olarak TBMM’de
bulunmaktadır. Bunun en büyük nedeni, seçilmişliğin neden olduğu
doyumsuzluktur, hazdır. 1983 ve sonraki seçimlerde, farklı siyasi partilerin
listelerinden milletvekili seçilmiş milletvekillerinin bulunduğu bir TBMM
çatısı, Türkiye demokrasinin aynası niteliğindedir.
Türkiye’de devlet ve siyaset eliyle kurulmuş
feodal bir yapı var. Bu yapıyı “seçilmişlerin seçme özgürlüğü” ismiyle
tanımlamak, doğru bir tanımlama olur diye düşünüyorum.
Siyasi partilerin genel seçimlerde aday
gösterme şekli ve biçimi buna en güzel örmektir. Milletvekili adayları ya
parti teşkilatları tarafından (merkez yoklama) ya da bizzat parti genel
başkanları tarafından belirlenmektedir. Halkın -sözüm ona- demokrasi adına
seçtiği vekiller, halkın değil, genel başkanların vekilleri olmaktan öteye
gidememişlerdir. Yani seçilmişlerden değil, atanmışlardan olmuşlardır.
Parti içi demokrasinin olmadığı demokrasilerden demokrasi beklemek,
demokrasiye yapılmış büyük bir haksızlıktır.
Siyasi partilerin, mevcut siyası yapı ve
teşkilatları tarafından yapılacak ön seçimlerin de tam manasıyla demokratik
tercihler olacağı kanısında değilim. Siyasi parti teşkilatlarının
çoğunluğu, parti genel merkezlerinin tasarrufu altındadır. Genel merkez
tasarrufundaki parti delegelerinin de özgür iradeleriyle aday seçeceklerini
düşünmüyorum.
14 Ağustos 2001 tarihinde kurulan AK
Parti’nin parti tüzüğünde yer alan “üç dönem” “Madde 132 (Değişik fıkra:
30.09.2012 günlü BKK.m.10) AK Parti listelerinden aday gösterilip seçilmiş olan
belediye başkanları ve milletvekilleri, kesintisiz en fazla üç dönem aynı
görevi yürütebilir. Ancak, ara veren kimseler tekrar aynı görevlere aday
gösterilebilir.” kuralı, bu siyasi feodalizmi ortadan kaldırmaya yetmiyor
maalesef.
Türkiye daha şimdiden seçim atmosferine
girmiş bulunuyor. Milletvekilliği için aday adayı olmayı düşünen kamu
görevlileri, parti genel merkezlerinde nabız yoklama turlarına başladılar.
7 Haziran 2015 tarihinde yapılacak milletvekili genel seçiminde aday
olmak isteyen kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile
yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan diğer kamu görevlilerinin
en geç 10 Şubat 2015 Salı günü saat 17.00'ye kadar 2839 sayılı Kanun'un 18.
maddesi uyarınca görevlerinden ayrılmaları gerekiyor.
Gerçek demokrasilerde tahakküm yoktur, hukuk
vardır. Töre yoktur, kanun vardır. Gerçek demokrasilerde zorbalık yoktur,
eşitlik vardır; seçme ve seçilme hakkı vardır, insan onuru vardır, en önemlisi
de “adalet” vardır.
İnsanın, insana (haşa) kulluğu olan
feodalitenin sonlandırılma zamanı gelmedi mi?
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder