Çözüm
Süreci’nin başladığı dönemlerde, süreci sabote etmeye yönelik provokasyonlar
düzenlendi. İlk olarak Yüksekova ve Lice’de tertiplenen bu eylemlerin son
dönemdeki merkezi Cizre oldu.
Cizre,
Türkiye’nin Irak’a yönelik ticaretinin önemli merkezlerinden biridir, stratejik olarak da bölgenin kalbi
konumundadır.
Son
yaşanılanlar üzerinden değerlendirmelerde bulunmak, Cizre’deki olayların
derinliğini yeteri kadar yansıtmayacaktır. Cizre’deki olayları daha iyi
anlayabilmek için, öncelikli olarak
Cizre’nin tarihi, kültürel ve sosyolojik yapısını bilmemiz ve tanımamız gerekir.
Şerafettin Elçi Cizre’yi, “Cizre genel
olarak üç mahalleden oluşur. Ali Bey Mahallesi, Kale Mahallesi ve Tor
Mahallesi. Her mahalle kendi içinde ayrı bir devlet gibiydi. Kanton devlet
gibi. Büyük bir dayanışma vardı. Bir mahalleli diğer bir mahalleliyle kavga
ettiği zaman mahalle kavgası olurdu... Seçimlerde oy verme de dahil mahallerde
toplu hareket etme geleneği vardı... Her şey güce göre değişiyordu. Yani
ekonomik güç, sosyal güç ve kaba kuvvet...”* diyerek anlatmıştı.
İkincil
olarak, Cizre’nin örgüt açısından arzettiği öneme bakmamız lazım. Cizre’nin PKK
nezdinde özel bir konumu ve değeri vardır. KCK-Kandil ve örgüt sempatizanlarına
göre Cizre; “Kürt Özgürlük Mücadelesi tarihinde ilk ‘serhildan’ın” -başkaldırı-
yapıldığı yerdir. PKK, yeni bir
serhildan girişimi ile Türkiye’de ilk kantonunu resmileştirmeyi planlamaktadır.
23
yıl önce (1992 Nevrozu) Cizde’de yaşanan ve PKK’nın büyük bir “serhildan”
olarak adlandırdığı olaylar için Öcalan (yakalandıktan sonra); “İsyan yanlıştı, Kürtler açısından silahlı
mücadeleyi gerektiren bir durum kalmamıştı" demişti.
Hazırlıklarına
günler öncesinden başlanılmış olan 1992 Nevruzu’na katılmak için Avrupa’dan
(özellikle Almanya ve İngiltere’den) çok
sayıda gazeteci ve siyasetçi de Cizre’ye gelmişti. Nevruz günü başlayan olaylar
sırasında, Alman Milletvekili UweHelmke’nin halkı provoke ettiği iddia
edilmişti. Bugün de Cizre’de gazeteci kimliği altında çok sayıda
ajan-provokatörün gezdiği iddia edilmektedir.
Üçüncü
ve son olarak Cizre’nin1990’lı yıllardaki
PKK-Hizbullah çatışmalarında, PKK’nın Hizbullah’ın etkinliğini kıramadığı
yerlerden olması.
Ayrıca,
Çözüm Süreci’nin devam ettiği iki yıl
içerisinde PKK ile İran arasında hiç bir çatışmanın yaşanmamış olması dikkat çekicidir.
KCK-Kandil
içerisindeki şahin kanat, DTK Başkanı Hatip Dicle’nin Çözüm Süreci’nde etkin
rol almasını ve İmralı heyetine dahil edilmesini bir türlü hazmedemedi. Hatip
Dicle ile birlikte Leyla Zana’nın da etkin rol alması, HDP’nin yükünü kısmen de
olsa hafifletmiştir.
Cizre’deki
olayların sonlanıp sonlanmayacağının şifresi DTK Genel Başkanı Hatip Dicle’nin,
"Öcalan’ın Kürt gençlerinden daha
önce yüzü kapalı eylem yapılmayacağı ve kepenk kapattırma eylemleri
yapılmayacağı yönünde alınan kararları, pratiğe koymasını istediğini
tekrarladı. Biz ümit ediyoruz ki Başkan Apo’nun etrafında kilitlenen, onun
mesajına, onun yüreğine sahip çıkanlar olarak, örgütlülüğümüzü koruyarak, onun
bu mesajına sahip çıkmak gerekiyor" dediği Öcalan’ın bu mesajda
saklıdır.
Hatip
Dicle’nin Öcalan’ın mesajını okuduğu gün Cizre’de 12 yaşındaki bir çocuk
yaşamını yitirdi. HDP heyetinden İdris Baluken ve Pervin Buldan’ın Başbakan
Yardımcısı Yalçın Akdoğan ile görüştüğü günün gecesinde Cizre İlçe Kaymakamlık
binası roketatarlı saldırıya uğradı. Yani HDP ve DTK temsilcilerinin hükümet
temsilcileri ile gerçekleştirdiği her görüşmenin ardından Cizre’de bir olay
yaşanmaktadır. Öcalan’ın “yüzü kapalı
eylem yapılmayacak, kepenk kapanmayacak” mesajından sonra YDG-H Cizre’de
eylem gerçekleştiriyorsa, bu şu manaya gelir: Cizre’deki olayların ana
kaynağını İmralı ile Kandil arasındaki güç ve otorite mücadelesidir. (Geniş
bilgi için http://mehmetmemdoglu.blogspot.com.tr/2014/10/ocalanin-sarsilan-otoritesi.html)
Türkiye’de
devlet değişti, iktidar değişti, muhalefet değişti ama PKK bir türlü değişmedi.
PKK’nın değişememesinin en büyük nedeni, çok sert ve kapalı bir yapı olmaları;
halktan ve toplumdan uzaklaşmasıdır. Çözüme yaklaşıldıkça PKK içerisindeki
direnç artmaya devam edecektir. PKK’nın direncini kıracak en büyük etken
bölgenin kendisindir, halkın kendisidir.
TBMM
Cizre’ye el atmalı, gerekiyorsa Cizre’deki olaylar için bir araştırma komisyonu
kurmalıdır. Kurulacak bir araştırma komisyonu halktaki güvensizliği en aza
indirgeyecektir.
Kürt Sorunu sadece Kürtlerin sorunu olmadığı
gibi,"Çözüm Süreci" de bir partinin sorunu olmamalıdır. Barış ve
çözüm partiler üstü olmalıdır. Cizre’de yaşanılanlar sadece HDP-PKK/ ve
Hüda-Par’ı ilgilendirmiyor. Cizre; AK Parti, CHP, MHP ve HDP’yi ilgilendirmeli,
Cizre tüm Türkiye’nin sorunu olmalıdır.
Cizre’deki
fitneyi gelin elbirliği ile temizleyelim...
*Hasan Kaya/Doğu’nun Elçisinden Yüca
Divan’a Şerafettin Elçi, s.332
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder