Esed’in Suriye’deki zulmünün devam
ettiği bir ortamda, Orta Doğu’daki IŞİD virüsünün zulmünden kaçan binlerce
insan, yerlerini yurtlarını terk ederek mülteci durumuna düştüler.
Çoğunluğunu kadın ve çocukların
oluşturduğu mülteciler Türkiye’ye sığındı. Evet, Orta Doğu’daki yangın, giderek
daha da büyüyor. Savaşın en büyük kaybedenleri ise her zamanki gibi, çocuklar
ve kadınlar oluyor.
Savaş demek, kan ve gözyaşı demek...
Savaş demek, açlık demek...
Savaş demek, sessiz çığlıklar demek...
Savaş demek, ölüm demek...
Ölümler üzerinden siyaset belirlemek ise
fırsatçılıktır, acizliktir, zayıflıktır.
IŞİD’in her gün onlarca insanı katletmesini
meşrulaştırmaya çalışan ve Türkiye’nin de bu ölümler üzerinden siyaset ve
strateji belirlemesi gerektiğini söyleyen, sözüm ona akademisyenler,
gazeteciler, stratejistler var. Var, var, var…
Akbabalığa soyunan bu cenah, AK Parti
iktidarını köşeye sıkıştırmak adına, masum binlerce Kürdün ölümünü
meşrulaştırmaya çalışıyor. Hızını alamayan bu çevreler, başını ABD’nin çektiği
koalisyon güçlerinin IŞİD hedeflerine yönelik hava harekâtından rahatsız
olmuşlar. Ve IŞİD’in PKK’yı bitirdikten sonra bu harekâtın yapılması
gerektiğini dile getiriyorlar. Koalisyon
güçlerinin müdahalesi olmasay-mış, Türkiye’nin 40 yılda bitiremediği PKK’yı,
IŞİD birkaç günde bitirebilecek-miş…
Yarabbi! Bu nasıl bir ruh halidir?
Kavmiyetçilik taassubunda boğulanlar, nihayetinde beraberce yaşadıkları diğer
halkların haklarına saldırmaya başlarlar.
Ayın güruh, PKK tarafından zorla
alıkonulan 13-15 yaşlarındaki çocukların, Şengal ve Kobani’de IŞİD
militanlarınca öldürülmesinden duydukları memnuniyeti “PKK, bu zamana kadar
topladığı tüm silahlı güçlerin çoğunu kaybetti” diyerek dile getiriyorlar.
Peki, sözüm ona PKK’yı bitiren IŞİD’in,
Türkiye’ye saldırmayacağı ne malum?
Türkiye’yi, IŞİD ile PKK çatışmasını
kendi lehine çeviremediği için eleştiriyorlar.
1990’lı yıllardaki PKK-Hizbullah çatışmasını ne çabuk unuttunuz?
Türkiye'nin o dönemde PKK ile Hizbullah çatışmasına göz yumması çok büyük bir
yanlıştı. Sonuçta, Türkiye olarak hepimiz kaybettik mi?
Türkiye aynı yanlışı, IŞİD'le savaşan
Kürtlere karşı tekrarlamamalıdır, yoksa kaybeden yine Türkiye olur. Tarih tekerrür
eder, Türkiye sadece kendi ülkesindeki Kürtlere ile değil, tüm Kürtleri karşısına
almış olur. PKK'nın Türkiye'deki tüm
Kürtleri temsil etmediği gerçeği gibi, PYD'de de Suriye'deki tüm Kürtleri
temsil etmiyor. Algı denen bir şey var. Bugün, PYD’ye yönelik belirlenecek olumsuz
bir tutum, Türkiye’nin Suriye'deki tüm Kürtlere yönelik aldığı bir duruş olarak
algılanacaktır.
Vizyon sahibi olduğunu iddia eden bu
vizyonsuzlar, KCK yetkililerinin;
“IŞİD’in Kobani’ye yönelik saldırılarından sonra çözüm sürecinin bittiğini”
dillendiren açıklamalarından da pek mutlu olmuşlar. Oysa KCK’nın “Çözüm Süreci
bitti” şeklindeki bir açıklaması, bölge gerçekleriyle örtüşmüyor, bölge
gerçeklerini yansıtmıyor.
Suriye ve Irak’ta IŞİD ile çatışan bir
PKK, Türkiye ile sıcak bir çatışmayı göze alamaz. Türkiye kamuoyu da biliyor ki
”Çözüm Süreci”nin sigortası Öcalan’dır. “Çözüm Süreci”nin geleceği ile ilgili
olarak da Öcalan’ın belirleyeceği tavır önemlidir.
KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın “Öcalan
bizim önderimiz. Biz bir önderlik hareketiyiz. Önderimize bağlıyız. Ama Türkiye
adım atmadan önderlik ‘hayır savaşmayın’ nasıl diyecek ki? Diyemez. Dese bile
savaşçılar bunu kabul etmezler. Biz savaşçıları zor tutuyoruz.” açıklaması,
Öcalan’ı çözüm süreci konusunda etkilemeye yöneliktir. Daha açık bir ifadeyle
Öcalan’a yönelik “örtülü” bir tehdittir.
Öcalan, Cemil Bayık’ı çok iyi tanır. Bayık’ın silahtan yana olduğunu da
iyi bilir. Bunun idrakinde olan Öcalan, Cemil Bayık’ı kontrolünde tutmak için
onu KCK Eşbaşkanı yaptı. Bakalım Öcalan, Bayık’ın bu tehditvari ifadelerine
nasıl cevap verecek?
Kürt sorununun çözümünü istemeyen,
Türkiye'yi sevdiğini iddia eden çakma terör uzmanları!
Merak etmeyin, bu millet, siz ve sizin
gibileri utandıracaktır!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder