7 Ocak 2016 Perşembe

Moskova’nın Yeni Sözcüsü Demirtaş!...

Bu yazımızda, Halkların Demokratik Partisi (HDP) Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’ın, Al- Monitor’dan İrfan Aktan ile gerçekleştirdiği; Rusya ziyareti, iç politika ve Orta Doğu’nun geleceğine ilişkin değerlendirmelerinin yer aldığı röportajın satır aralarında verilmek istenen mesajları analiz etmeye çalıştık.

Demirtaş Rusya ziyaretine ilişkin, “HDP’nin böyle bir dönemde itibar görmesi hükümeti çıldırtıyor” diyerek açıklamaya çalışıyor. Evet, bu ifadesiyle Demirtaş, doğru bir değerlendirmede bulunuyor. Çünkü kendileri, Türkiye’yi öteleyerek, Rusya’yı tercih etmişlerdir ve Rusya’nın elini Kürt kartıyla güçlendirmişlerdir. “Ortadoğu’da Rus etkinliğini artırıp Türkiye’nin etkinliğini azaltacak kadar zamana yayılmış bir yaptırım süreci izleyecekler. Dolayısıyla gerilimin düşmesi şu an Rusya’nın da çok arzuladığı bir şey değil”  sözleri, Türkiyelileşme (!) iddiasındaki bir siyasetçiden çok, Moskova adına konuşan bir yetkilinin açıklamalarına benziyor. Devamında sarf ettiği “Türkiye ile Rusya arasındaki gerilimin düşürülmesi için üzerimize düşeni yapmaya hazır olduğumuzu belirttik. Verimli, iyi bir görüşmeydi.” ifadesi ile de Türkiye-Rusya arasında arabuluculuk yapmaya çalışan üçüncü bir ülke politikacısı imajı vermeye çalışıyor.  Demirtaş kendisini darı ambarında zannediyor olsa gerek…

ABD’nin PYD’nin Suriye’de oluşturduğu Kürt kantonlara ilişkin ne tür bir strateji izleyeceğine ilişkin sorulan soruya: “Burada önemli olan Kürtlerin kendi öz güçleriyle ne kadar ayakta kalacaklarıdır.” ifadesiyle cevap veriyor. Bu ifade, PKK’yı bilen ve Kandil’deki KCK üst düzey yöneticilerinin günübirlik yapmış oldukları açıklamaları takip eden analizcilerin dikkatini celp etmiş olmalıdır. Açıklama “Kandilvari” bir söylemdir ve böyle bir beyanı ancak elinde silahı bir tehdit unsuru olarak bulundurarak, Kürtleri kazdıkları hendeklerde gömmeye çalışan, uluslararası istihbarat örgütlerinin oyuncağı olmuş Kandil’deki KCK üst düzey yöneticileri yapabilir.

Demirtaş, uluslararası koalisyon geçlerinin Suriye’deki Kürt güçlerine (PYD) destek verdiğini itiraf ettikten sonra, “Bu desteğin sonucunun bir Kürt statüsüne dönüşüp dönüşmeyeceği konusunda net bir tavır oluşmuş değil” cümlesiyle, Batı’nın Suriye’deki kanton Kürt bölgelerini tanımaları arzuluyor. Ve “Özellikle Türkiye ve İran’ın bu konudaki hassasiyetleri Rusya ve ABD tarafından dikkate alınıyor” dedikten sonra ise “Uluslararası dengelere güvenerek Kürtlerin kendiliğinden statü elde etmesini beklemek saflık olur. Kürtlerin böyle bir saflık içinde olmadığını görüyorum ve buna güvenerek diyorum ki, Kürtler açısından hiçbir şey eskisi gibi olmayacaktır” demeyi ihmal etmiyor. Gayet açık ve net bir ifade ile bu saatten sonra, Kürtler kendi statülerini elde edinceye kadar, silahlı mücadeleden vazgeçmeyeceklerdir demek istiyor.

ABD’ye gerçekleştirdiği seyahate ilişkin sorulan bir başka soruya ise “Kürtler de artık inkâr edilmez bir realite, bir güç olarak kabul edip ona göre politika geliştiriyorlar. Kürtler, Amerika tarafından yönlendirilmiyor. Kürtlerin mücadelesi ABD’nin Ortadoğu’daki Kürt politikasına yön veriyor” cevabıyla, Orta Doğu'da artık kendilerinin de bir güç olduğu, ABD’nin; kendi güçleri karşısında Orta Doğu’daki politikalarını belirlediğini iddia ediyor. Türkiye’yi tahrik edebilecek bir açıklama olan bu iddiası, ülkemizin ABD ile olan ilişkilerini olumsuz yönde etkilemeyi amaçlıdır.

“IŞİD neden Kürtlere musallat oldu?” (Yönlendirici bir soru. Çünkü IŞİD, sadece Kürtlere saldırmış değildir.  İslam ile ilişkisi bulunmayan bu silahlı örgüt, tüm insanlığı hedef almış bir virüstür.) sorusuna;  “IŞİD’in Kürtlere saldırması hem Türkiye’nin hem de Esad’ın işine geldiği için, buna karşı Şam da Ankara da sessiz kaldı” cevabını vermiştir. Esed’in IŞİD’e karşı savaşan PYD güçlerine destek verdiği malumdur. Demirtaş’ın bu açıklaması, PYD yöneticilerinin açıklamalarıyla çelişmektedir. PYD’nin, bugüne kadar Esed geçleriyle çatışmaması, Esed-PYD ittifakının göstergesi değil midir? Demirtaş’ın Türkiye’yi IŞİD ile ilişkilendirmeye çalışması, Türkiye ile bir türlü barışmak istemediğini ve Kandil’in çizgisinden çıkmayacağının deklaresi niteliğindedir.

Röportajın son bölümünde Sri Lanka ile Türkiye’yi kıyaslayan Demirtaş, “Kürdistan, Sri Lanka değil, PKK de Tamil Kaplanları değil” diyerek, PKK’yı meşrulaştırmış ve -alenen- Türkiye’yi de tehdit etmiştir.

Özcesi Demirtaş’ın bu açıklamaları, Türkiye Cumhuriyeti yasalarına göre siyaset üreten bir siyasi parti liderinden ziyade, kendi başına buyruk ifade ve söylemlerde bulunarak,  PKK’nın özyönetim ilanının dış politika ayağını tamamlamaya çalışan açıklamalardır ve Türkiye dış politikasını gölgelemektedir. 

HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ve birçok HDP’li (Sırrı Süreyya Önder’in ‘Dokunulmazlığımızı kaldıracaklar. Durum öyle gösteriyor. Ve tutuklanacağız. Ama bunun bu meselenin çözümüne hiçbir katkısı olmayacak. Kişisel olarak HDP grubunun hiçbir vekilinin hiçbir cezaevi kaygısı, korkusu taşımadığını biliyorum. Ben de taşımıyorum’ dediğini de göz önünde bulundurursak) şimdiden kendileri için yeni bir mağduriyet mecrası oluşturma peşindedirler.

Tecrübe ile sabittir. PKK yıllarca 1991 yılında DEP Milletvekillerinin TBMM bahçesinde kelepçelenerek gözaltına alınıp cezaevine konulmaları üzerinden nemalandı. Devlet,  Kandil’in hazırlayıp, HDP üzerinden sahneye koymaya çalıştığı bu kirli oyununa gelmemelidir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder