Eski
Doğu Bloku ülkeleri, Hitler’in 1939 yılında Polonya’yı işgal ederek II. Dünya Savaşı’nı
başlattığı tarih olan 1 Eylül’ü “Dünya Barış Günü” olarak ilan etmiştir. Ve
bugün Türkiye dâhil dünyanın birçok ülkesinde, 1 Eylül’e ilişkin temenni ve
etkinlikler düzenlenmektedir.
1
Eylül Dünya Barış Günü’nde, PKK-KCK, eğer barış konusunda samimi ise
çatışmaların başlamasından sonra alıkoyduğu sivil ve resmi devlet görevlilerini
derhal serbest bırakması gerekir. PKK-KCK’nın, bölgedeki huzur ve güvenin
yeniden tesis edilmesi için Türkiye’ye karşı silahlı eylemlerinden vazgeçerek,
silahlı unsurlarını sınır dışına çıkacakları garantisini vermesi temennisi ve çağrısında
bulunuyorum.
PKK’nın
Avrupa’daki yayın organlarından Yeni Özgür Politika’da Selahattin Erdem
mahlasıyla yazı yazan KCK Yürütme Konseyi Üyesi Duran Kalkan ise “En
başta içine girilmiş olunan yeni süreci doğru anlamak ve buna göre doğru bir
mücadele içine girmek önemli ve gereklidir. Bu nedenle içine girdiğimiz yeni çatışma
sürecini geçici görmemek, 1 Kasım'da seçim olacak ve dolayısıyla sadece seçim
çalışması yürütürsek yeterlidir yanılgısına düşmemek, tersine uzun vadeli bir
varlık ve özgürlük savaşı içine girilmiş olunduğunun bilinciyle hareket
edilerek topyekûn devrimci-demokratik direnişi geliştirmek gerekir”
diyerek, savaş ve ölüm talimatları vermeye devam etmektedir.
28
Temmuz tarihli “HDP Bir Tercih Yapmak Zorunda” başlıklı yazımızda HDP için, “Ya
kendi iradeleri doğrultusunda sivil siyaset,
ya da eli silahlı Kandil’in gölgesinde siyaset. Yok, eğer silahın
gölgesinde siyaset yapmayı tercih ederlerse, Türkiyelileşemeyecekleri gibi;
siyaseten de kendi sonlarını hazırlamış olacaklardır” tespitinde
bulunmuştuk.
Son
günlerde Selahattin Demirtaş ile PKK-KCK arasında karşılıklı sözlü atışmalar
yaşanıyor olsa da HDP’nin kendisini Kandil’in vesayetinden kurtardıklarını
gösterecek bir emareye rastlanılmamıştır. Demirtaş’ın “silahla özerklik olmaz”, "PKK'nın
'amasız, ancaksız' silahlı, bombalı şiddet eylemlerini, şehirlerde, dağlarda
durdurması lazım" açıklamalarının 05 Ağustos 2015 tarihindeki Brüksel
ziyareti dönüşünde dile getirmesi oldukça manidardır.
Bugün
dünyadaki savaş kararlarını halklar vermiyor olsa da barış tesis etmek, barışı
getirmek halkın/halkların talebi, kararı ve iradesine bağlıdır. Bölge halkı
yıllardır PKK vesayeti altındadırlar. Geçmiş yıllarda bu vesayeti kabullenmenin
bir açıklaması olabilir ancak bugün geldiğimiz noktada böyle bir bahaneye
sığınmanın açıklanabilir bir yanı kalmamıştır. Çünkü geçmiş yıllarda PKK’nın
kendi siyasi propagandasına alet ettiği argümanların tamamına yakını devlet
tarafından boşa çıkartılmıştır. Kürtçe’nin seçmeli ders olarak ilköğretimde
okutulmasından tutun, Kürtçe propaganda yapmanın serbest edilmesine varıncaya
kadarki birçok düzenleme… (Bunları devletin birer lütfu olarak görmek doğru
değildir, en başta olması gereken haklardı)
Bir
başka önemli kazanım, 7 Haziran seçiminde Türkiye’nin hem doğusundan hem
batısından oy alarak 80 milletvekili çıkaran sivil siyaset temsilci HDP. Ve ne
acıdır ki bölge insanı/insanları siyaseten bu kadar güçlü oldukları bir dönemde
bir kez daha PKK ve silahın vesayetine “evet” dediler. Çeşitli siyasi
mühendisliklerle Türkiyelileştirilmeye çalışılan HDP, Kandil’in yeniden silahı
devreye sokmasıyla 7 Haziran seçiminde elde ettiği demokratik meşruiyeti
kaybetme riskiyle karşı karşıyadır.
Bölge
halkı karar vermek zorunda: Ya barış, ya da kan ve gözyaşının hâkim olacağı
savaş ortamı. STK’lar başta olmak üzere, bölge halkı, PKK’nın silahlı
faaliyetlerine, sivilleri de hedef alan silahlı eylemlerine “hayır”
diyebilmelidir. Huzurlu ve güvenli bir gelecek için bunu yapmak zorundadırlar.
Aksi halde, yaşananlar, bölgede yapımı devam eden yol, baraj ve
havaalanı şantiyelerindeki araçların yakılmasını kabullenmek demektir. Bölgeye
gelecek olan hizmetlerin kabullenmemek, reddetmek demektir.
Son
söz: HDP ile birlikte, bölgede yaşayan Kürtler de bir tercih yapmak zorundadırlar.
“Ya barış, ya da uzun yıllar sürebilecek derinlikli bir savaş.” PKK şiddetine
“hayır” diyememe durumunda, HDP Milletvekili Altan Tan’ın "Eğer PKK bu meseleyi
silahla çözmeye çalışacaksa o zaman bize ne gerek var. Biz de evimize döneriz”
sözü, doğrulanmış olacaktır.
ABD’li düşünür ve yazar Ralp Waldo Emerson’nun dediği
gibi, “Kendinizden başka hiç kimse size
barışı getiremez”
Barış ile kalın…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder