7
Haziran’dan sonra çıkan siyasi tablodan bir koalisyon hükümeti çıkar mıydı?
Bence evet. Bunun birçok nedeni olmakla birlikte, AK Parti’nin yapılacak erken
seçimde kendisini, yeniden ve tek başına iktidara gelebileceğine inandır(ıl)mış
olmasıdır.
Siyasi
literatürümüze “istikşafi görüşmeler”
tabirini dâhil eden AK Parti’nin CHP ile gerçekleştirdiği görüşmeler,
kamuoyunda hükümetin kurulabileceği yönünde beklentilerin oluşmasına neden
oldu. Bir ay boyunca bol çay içmeyle geçen karşılıklı görüşme trafiği.
Sonuç?
1 Kasım’da yine sandık başına.
1999
genel seçiminde TBMM, bugünkünden çok daha farklı ve renkli bir tablo ile karşı
karşıya kalmıştı. DSP 136, MHP 129, FP 111, ANAP 86, DYP 85 ve bağımsızlar da 3
sandalye kazanmışlardı. Hükümet kurma görevi dönemin Cumhurbaşkanı Süleyman
Demirel tarafından seçimden 1. parti olarak çıkan DSP Genel Başkanı Bülent
Ecevit’e verilmişti. MHP yöneticilerinin
dahi beklemediği bu seçim başarısı Bahçeli’yi koalisyon alternatiflerinin
kilidi konumuna getirmişti.
Kamuoyundaki
beklentilerin aksine, Demirel’in de devreye girmesiyle, medya, sermaye ve -açık açık ifade edilmemiş olsa da- askerin
beklentisi DSP-MHP-ANAP koalisyon hükümetinden yanaydı. Bahçeli’nin “FP ile DYP’nin bu dönem dinlenmeleri lazım” çıkışı, düşünülen
koalisyon hükümetinin kısa bir zamanda oluşturulabileceği yönündeydi.
DSP
Genel Başkan Yardımcısı Rahşan Ecevit’in tarihe “Rahşan Hanım krizi” olarak geçen ve MHP’ye ithafen söylediği “Eli
kanlı katillerle hükümet kurulmasını içimize sindiremeyiz” çıkışıyla,
her şey altüst olmuştu. Bahçeli’nin, Rahşan Hanım’ın “özür dilesin” şartına
Rahşan Ecevit’in, ”MHP’yi kastetmedim”
yanıtı ve askerin de devreye girmesiyle kriz aşılmış, DSP-MHP-ANAP
koalisyon hükümeti kurulmuştu.
1999
genel seçim sonucunda DSP’ye kucak açan Sayın Bahçeli, 7 Haziran seçimi gecesi,
partisinin içerisinde yer almadığı muhtemel koalisyon seçeneklerini sıralamış, “Böyle bir koalisyon içerisinde MHP şerefi
ve haysiyetiyle, ilkeli ve dürüst davranışıyla çok güzel ve mecliste denetimi
görev alan bir ana muhalefet görevini almaya hazırdır. Bunların hiçbirisinden sonuç
alınamıyorsa, en erken seçim ne zaman olacaksa o zaman da seçim olur” sözleriyle muhtemel bir AK Parti-MHP koalisyon
seçeneğini ortadan kaldırmış oldu.
Başbakan
Davutoğlu’nun kendisiyle gerçekleştirdiği koalisyon görüşmelerinde de çok sert
bir tutum sergileyen Bahçeli, dört şartlı kırmızı çizgileri ile tüm koalisyon
çabalarını boşa çıkardı.
Bahçeli,
“AKP’nin en uygun koalisyon partneri hiç
kuşkusuz HDP’dir. Bu iki partinin toplam milletvekili sayısı 338 olup süreçle
ilgili hedef ve politikaları hayata geçirmek yeterlidir” sözüyle bu ortamda
ironi yapmayı da ihmal etmedi.
Başbakan
Davutoğlu’nun hükümet kurma görevini iade etme ihtimali belirdiğinde Sayın
Bahçeli, “MHP oluşacak seçim hükümetine
katılmayarak herhangi bir üye vermeyecektir. Türkiye seçimlerin
tekrarlanmasıyla karşı karşıya kalmıştır. 45 günlük sürede hükümet kurulamadığı
takdirde, Cumhurbaşkanı’nın sorumluğu aktif hale gelecektir” sözleriyle dikkat
çekti.
Bahçeli,
yapmış olduğu siyasi manevralarla AK Parti’de gedik açmaya hazırlanırken, seçim
hükümeti için kendisine gelen bakanlık teklifine “evet” diyen Tuğrul Türkeş,
Bahçeli’nin MHP’sinde büyük bir gedik açmıştır. Tuğrul Türkeş, vermiş olduğu
cesur karar ile Bahçeli’nin muhtemel “AK Parti HDP ile hükümet kurdu”
argümanını boşa çıkarmıştır.
Sayın
Bahçeli!
Sadece
muhalefet olsun diye, halktan yüzde 52 oy almış ve Türkiye’nin ilk seçilmiş
Cumhurbaşkanına, “Erdoğan haysiyetli değildir. Ailesi ve şahsından başka kimseyi
düşünmemektedir” diyerek hakaret etmeniz, MHP terbiyesi ve ilkelerine
aykırı değil midir? Yine Başbakan Davutoğlu’nu tahkir etmeniz, ne size ne de
MHP’ye bir şey kazandırmaz, aksine kaybettirir.
Peki,
1 Kasım’da mevcut siyasi tabloda bir farklılık olur mu? Mümkündür, çünkü burası
Türkiye!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder