7
Haziran seçimi öncesinde askıya alınan “Çözüm Süreci”, KCK’nın 11 Temmuz’da “çatışmasızlığın sona
erdiğini” açıklamasıyla son buldu. PKK’nın 22 Temmuz’da Ceylanpınar’da
evlerinde uyurlarken şehit ettiği iki polis memurunun ardından yeniden başlayan
çatışmalar sonrasında şehit sayısı 30’u, yaralı sayısı ise 100’ü aşmış durumda.
PKK’nın
son eylemlerine bakıldığında:
-
Kırsal alanlardaki askeri hedeflerden ziyade, şehir merkezlerinde polis
noktaları hedef alınmaktadır. PKK, “Çözüm Süreci”nin devam ettiği dönemde,
cephe faaliyetleri olarak adlandırılan şehir faaliyetlerine ağırlık vermişti.
- Bölgedeki enerji kaynakları ve iletişim
hatlarına yönelik sabotaj eylemleriyle kamu idaresini zayıflatmaya çalışmak. Bölge
il ve ilçelerinde kazdıkları hendekler, imha ettikleri köprüler devleti zayıf
göstermeye yönelik eylemlerdir.
-
Kendi kontrolündeki medya üzerinden “Devlet topyekûn Kürtlere savaş açtı” propagandasını
yaymaya çalışarak, Kürtleri devletten uzaklaştırmaktır. Oysaki devletin namuslu
ve masum Kürtlerle hiçbir meselesi olmamıştır. Devletin meselesi, kendisine
silah doğrultan PKK çetesiyledir.
-
PKK, saldırılarıyla ilk anda çatışmaları derinleştirmeyi ve halkı sokağa
çıkartmayı (PKK jargonunda demokratik serhildan olarak adlandırılıyor) hedefliyor. HDP’nin “PKK çatışmasızlık konumuna
dönmeli” açıklamasından sonra, KCK Yürütme Konseyi tarafından yapılan
açıklamada: ''2013 Nevrozundan bu yana
tutuklanan tüm siyasi tutuklular serbest bırakılarak tahkim edilmiş ateşkes
yapılmalıdır. Bu müzakereyi gözetleyecek üçüncü bir gözle tahkim edilmiş
çatışmasızlığı izleyecek, çatışmasızlık kurallarına uymayan eylem ve tutumları
ortaya çıkaracak bir izleme komitesine de ihtiyaç vardır. Böyle bir
çatışmasızlık yolu ve yöntemi müzakere yolu ve çözüm süreci ortaya konulmazsa
çatışmasızlık ve barış istemleri bir sonuç alamaz. Halklarımızı beklenti ve oyalama içinde tutan büyük hayal kırıklıkları
öfke patlamaları ortaya çıkararak daha büyük çatışmaların yolunu döşeyecektir''
ifadesi, PKK’nın “Devrimci halk savaşı” ilanının davetiyesi niteliğindedir.
23 yıl önce (1992 Nevrozu) Şırnak, Cizre, Nusaybin ve Kızıltepe’de yaşanan ve
PKK’nın büyük bir “serhildan” olarak adlandırdığı olaylar için Öcalan
(yakalandıktan sonra); “İsyan yanlıştı, Kürtler açısından silahlı
mücadeleyi gerektiren bir durum kalmamıştı" diyerek dile
getirmişti. İleriki yıllarda, başta Cemil Bayık olmak üzere, KCK üyelerinin
büyük bir çoğunluğunun da “Çözüm Sürecini” sonlandıran eylemlerinin yanlışlığını
itiraf edeceklerini umuyorum.
-
Nihai hedefleri için ise uluslararası kamuoyuna son olayların bir halk hareketi
olduğu algısı oluşturarak, uluslararası hukuku devreye sokabilmek, ilk etapta oluşturulacak kanton bölgeler
üzerinden, demokratik özerkliklerini
ilan etmektir. Geçtiğimiz hafta içerisinde, Demokratik Bölgeler Partisi (DBP)
Şırnak İl Başkanı Salih Gülenç’in: "Kentte bulunan devletin tüm kurumları
bizim için meşrutiyetini kaybetmiştir. Bu şekliyle devletin hiçbir atanmışı
bizi yönetemeyecektir. Bundan sonra halk olarak öz yönetimimizi esas alarak,
demokratik temelde yaşamımızı inşa edeceğiz. Bundan sonrada gelişecek tüm saldırılar
karşısında demokratik öz savunmamızı gerçekleştireceğiz. Bundan sonra
kentimizde kendimizi de bizler yöneteceğiz. Başkalarına yönettirmeyeceğiz"
açıklaması, PKK’nın bu manadaki hedefini ifşa etmektedir.
-
PKK, Suriye’deki yapılanması PYD üzerinden IŞİD’e karşı
verdiği mücadele ile uluslararası aktörler tarafından meşru görünmeye
çalışmaktadır. Hatırlanacağı üzere ABD yapmış olduğu açıklamayla PYD’nin terör
örgütü listesinde yer almadığını açıklamıştı. Hâlbuki Rojava’dan gelen -teyide muhtaç-
bilgilere göre PYD, kontrolü altında
bulundurduğu bölgelerde, kendisi gibi düşünmeyen Suriyeli Kürtler üzerinde IŞİD
terörünü aratmayan büyük bir zulüm uygulamaktadır. PYD asayiş timleri olarak
adlandırılan grupların, mesnetsizce keyfi gözaltılar yaptığı, gözaltına aldığı
şahıslara ağır işkenceler uyguladıkları, kimilerini hukuksuzca yargıladıktan
sonra hücre tipi cezaevlerine attıkları, kimilerini de Suriye dışına (Türkiye
ve Irak’taki kamplara) çıkarmaya zorladıkları iddia edilmektedir.
Sözün
özü: Bölge değişti, Türkiye değişti, devlet değişti, Türkiye'nin Kürtlere
bakışı değişti, devletin Kürtlere ve bölgeye bakışı değişti ama kan ve gözyaşı
üzerinden nemalanan PKK değişmedi/değişemedi.
Peki,
bu durumun kaybedeni kim/kimler? Tüm Türkiye, yani biz, yani hepimiz. Kazananı
kim/kimler? İç barışımızı ve huzurumuzu istemeyen ve bölgeyi yeniden dizayn etmeye
çalışan küresel güçler, yani silah tüccarları, yani emperyalizm…
Kaldı
ki barış, Türkiye’ye karşı elinde silahı bir güç ve tehdit unsuru olarak
bulundurmakla, asker ve polis şehit etmekle gelmez. Barışı istiyorsanız eğer,
öncelikli olarak Türkiye’ye karşı silahlı faaliyetlerinize son verdiğinizi
açıklayacak ve silahlı unsurlarınızı yurt dışına çıkartacaksınız ki Türkiye
kamuoyu barış taleplerinizi samimi bulabilsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder