PKK/KONGRA-GEL tarafından kabul edilen KCK Sözleşmesinin 7. Maddesi: “Kürdistan
Demokratik Konfederalizminde asıl karar yetkisi köy, mahalle ve şehir meclis ve
delegelerinindir… Kürdistan Demokratik Konfederalizmi bir devlet sistemi değil,
halkın devlet olmayan demokratik sistemidir. Başta kadınlar ve gençler olmak
üzere halkın tüm kesimlerinin kendi demokratik örgütlenmesini yarattığı
politikayı doğrudan ve özgür-eşit konfederasyon yurttaşlığı temelinde, yerelde
kendi özgür yurttaşlık meclislerinde yaptığı bir sistemdir… Demokratik
Konfederalizm, dört parçaya bölünmüş ve dünyanın her tarafına yayılmış olan
Kürt halkının demokratik birliğinin ifadesidir” şeklindedir.
Öcalan’ın yakalanmasından sonra
PKK’da hızlı bir değişim ve dönüşüm gerçekleşmişti. Bu dönüşüm, avukatları aracılığıyla
örgüte ulaştırılan Öcalan’ın Avukat Görüşme Notları’nda sıklıkla değindiği
“Demokratik Cumhuriyet” fikriydi.
“Demokratik Cumhuriyet” fikri sırasıyla; “Demokratik Uygarlık”, “Demokratik
Ekolojik Toplum” gibi ifadelerle açıklanmaya çalışılmıştır. KCK sözleşmesinin
11. Maddesi gereğince (KCK’nın kurucusu ve Önderi, Abdullah Öcalan’dır.
Ekolojiye ve cinsiyet özgürlüğüne dayalı demokrasinin felsefik, teorik ve
stratejik kuramcısıdır. Her alanda bütün halkı temsil eden önderlik kurumudur)
Öcalan’a atfedilen “yücelik” sebebiyle de bu kavramlar yeterince tartışılmadı.
“Demokratik
Özerkliği şöyle izah edebiliriz; Demokratik ulus bir ruh ise, demokratik
özerklik de bedendir. Demokratik özerklik demokratik ulus inşasının ete kemiğe
bürünmüş halidir, onun somutlaşmış bedenleşmiş halidir” diyerek tarif eden Öcalan, 18 Ağustos 2010 tarihli avukat görüşme notunda
“Demokratik Özerkliğin” (Siyasi Boyut, Hukuki Boyut, Ekonomik Boyut, Kültürel Boyut,
Öz Savunma Boyutu, Diplomasi Boyutu)
altı boyutlu olduğunu belirtmiştir.
Merkezi
Kandil’de olan ve PKK’nın kontrolü altındaki yazılı ve görsel meydanın tamamını
sevk ve idare eden “Abdullah Öcalan Sosyal Bilimler Akademisi”, Öcalan’ın
belirlediği bu altı boyutun içeriğine ilişkin hazırladığı metinleri ayrıntılı
bir şekilde inceleme imkânı bulduk.
Demokratik
Özerkliğin Siyasi Boyutu: Abdullah Öcalan
Sosyal Bilimler Akademisi demokratik özerkliği, “Kürt halkının kendi demokrasisini kurma ve kendi toplumsal sistemini
organize etme hareketi” olarak tanımlamakta. Devamında ise “Toplumun siyasal, sosyal,
ekonomik, kültürel, inanç ve mezhepsel, etnik, cinsiyet özgürlüğüne dayalı,
ekolojik, komünal alandaki örgütlenmelerinin birliği ve örgütlenmiş toplumun
kendi kendini yönetme organizasyonudur” diyerek ifade etmektedir.
Kendilerine
sorgusuz-sualsiz biat etmiş, PKK’yı ve Öcalan’ı ilahlaştırmış bölge insanının
örgütlenmesine ilişkin olarak da “Bu
noktada özerkliğin demokratik siyaset temelinde işlerlik kazanması olmazsa
olmaz kabilinden ele alınırken, kendini klasik devletçi siyaset gerçeğinden
belirgin çizgilerle ayırması zorunludur. Onun için de yurttaş meclisleri, kent
meclisleri, mahalle, bölge, sokak meclisleri, komünler, kadın ve gençlik örgütlenmeleri,
meslek kuruluşları, dini, etnik örgütlenmeler üzerinden geniş bir tartışma ve
kararlaşma süreci ortaya çıkarmak şarttır. Meclisler meclisi olarak ortaya
çıkacak özerk bölge meclisi böylece demokratik bir içeriğe kavuşabilir ve halkın
demokratik iradesini temsil edebilir” diyerek çoluk-çocuk, kadın ve
yaşlıları “özyönetim” aldatmacası
adı altında, canlı kalkan olarak kullanmaktan geri kalmamaktadırlar.
Bugün
Doğu ve Güneydoğu bölgelerindeki birçok il ve ilçenin cadde ve sokaklarında iş
makineleriyle kazılan hendekler, mahallelerden başlanılarak, yerleşim
birimlerindeki devlet otoritesini boşa çıkarma girişimleri, bu tanımlamanın
kapsamında değerlendirilebilir.
Demokratik Özerkliğin Hukuki Boyutu, sözüm
ona “özyönetimlerini” ilan eden PKK yandaşlarının devlet ile olan ilişkilerinin
şekil ve çerçevesine yöneliktir. Bu da şu şekilde izah ediliyor: “Özerklik derken, özü itibarıyla
sorduğumuz soru şudur; devlet ve demokrasi güçleri arasında nasıl bir hukuksal
ilişki? Toplumun kendini sadece devletle olan ilişkileri düzenleyen
hukuki kurallarla sınırlamadan, devlet dışı olan ve özünde ahlaka
dayanan öz örgütlenmelerini geliştirmeleri; özgürlük için, eşitlik için ve
gerçek kurtuluş için olmazsa olmazdır. Toplum yaşamına dikkatle
bakıldığında, tüm toplumlarda işlerin, toplumsal yaşamın hukukla değil daha çok
da ahlakla yürütüldüğü, örgütlendirildiği görülür. Ahlak, toplum yaşamı
için bir harç görevindedir. Toplum olmayı sağlayan asıl olgu hukuk
değil, ahlaktır.”
Esin kaynağı “Bilimsel Sosyalizm” olan
ahlak yoksunu silahlı bir örgütün, ahlak kurallarını hukukun üstünde görmeye
çalışması ancak ve ancak “Bilimsel Feodalizm” olarak adlandırılabilir.
Demokratik
Özerkliğin Ekonomik Boyutu: Örgüt, emeğin özgürleşmesinin sosyalizm
ile mümkün olabileceğini, bunun için de kapitalist sistemde metaya dönüştürülen
emeğin sosyalizm ile karşılığını alabileceğini iddia etmektedir.
PKK-KCK’ya
göre, “Özel mülkiyetin kanunlarla
dokunulmaz kılınması, onun kutsallığını ifade etmez. Her ne kadar Kutsal Kitap ‘çalmayacaksınız’
diye emretse de, bu emir, emeksiz sahiplenmenin tümünü ifade etmez. ‘Çalmayacaksınız’dan
kasıt, mülkiyeti dokunulmaz kılmaktan başka bir şey değildir. Dokunulmaması
gereken şey, eğer tanrı emri olarak dile gelmişse, en kirli şey kirinden
arınmış, en lanetli şey kutsal kılınmış olur. İster kutsal kitaplardaki bu
yaklaşımla olsun, ister Hamurabi kanunlarındaki hukuksal yaptırımlarla olsun,
koruma altına alınan aslında ‘tüm kötülüklerin kaynağı’ olan mülkiyetin özel
niteliğidir. Özel mülkiyet kutsal değil, hırsızlıktır.” Bu tanımlama şu
manaya geliyor. Öcalan’ın (KCK’nın) “Demokratik Özerkliği”nde özel mülkiyetin
yeri yoktur.
Devamında
ise “Demokratik Özerkliğin özel mülkiyete
ilişkin yaklaşımı; özel mülkiyetin varlığını kabul etmek ama onu teşvik edici-
özendirici uygulamalardan kaçınmak kadar tekelleşmeyi içeren özel mülkiyeti
kabul etmemek, buna karşı durmak esas olmaktadır. Özel mülkiyeti tamamen
reddetmek fazla gerçekçi değildir.” tanımlamasıyla da PKK tarafından birçok
konuda yapıldığı gibi, birbiriyle yüzde yüz çelişen ifadeler kullanılarak,
zihinler bulandırılmaya devam edilmektedir.
“Grup ya da
topluluk mülkiyeti veya ekonomisinden kastımız; tekelleşmeyi hedeflemeyen,
azami kârı esas almayan, kontrolü kendi elinde olan, üretimle bağ içinde olan,
kendine yeterliliği esas alan toplumsal ihtiyaçlar üzerinden gerçekleştiği için
kullanım değerini esas alan bir ekonomi ya da mülkiyettir.” ifadesi ile aslında
PKK’nın da kapitalizmi tümden inkâr etmediği bir ekonomik modeli hedeflediği
ortaya çıkmaktadır.
PKK-KCK’nın demokratik özerkliğin ekonomik
boyutunun anlatıldığı metnin en can alıcı cümlesi ise “Elektrik
enerjisinin elde edilmesi, yine sulu tarımın yapılabilmesi için baraj yapılması
kaçınılmazdır” ifadesidir. PKK,
bu noktadaki samimiyetsizliğini bir kez ortaya çıkmaktadır.
Eylemleri nedeniyle bölgede devam eden
baraj inşaatlarını durdurma noktasına getiren, şantiyelerdeki araç ve iş
makinelerini yakan PKK’nın kendisi değil midir.
KCK’nın “Demokratik Özerklik” aldatmacasının diğer boyutlarını (Kültürel,
Öz Savunma ve Diplomasi) yazının ikinci bölümünde ele alacağız.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder