Terör örgütleriyle
mücadele başlı başına bir sanattır. Strateji ve sabır gerektirir. Ve terör
örgütleri ile mücadelede, hedef örgütün üst düzey yöneticileri ve teorisyenleri
bertaraf edilmediği/edilemediği sürece, bu örgütler hayatiyetlerini devam
ettirirler.
Öcalan’ın 1999 yılında
yakalanarak Türkiye’ye teslim edilmesinden sonra PKK’da ciddi bir otorite ve
yönetim boşluğu oluşmuştu. Dönemin devlet aklı, Öcalan’ın yakalanmasıyla “PKK dağılıyor, PKK bitti” rehavetine kapılmış, PKK ise yabancı istihbarat örgütlerinin de
desteği ile kongre ve konferanslar düzenleyerek yeniden toparlanmıştı.
7 Nisan 2004 tarihli Avukat Görüşme Notları’nda Öcalan’ın; “Ben
hukuk nedir bilirim. Siyaseti de bilirim. Arkadaşlara söyleyin siz karar verin.
Savaşabiliyorsanız savaşın! Ama Şemdin tarzı çetecilikle olmaz.” talimatıyla birlikte PKK, 27 Nisan 2004
tarihli kongre kararıyla yeniden silahlı eylemlere başlama kararı almış, (Kongrede
yaşanan ayrışma nedeniyle Osman Öcalan ve Nizamettin Taş’ın öncülüğündeki bir
grup, PKK’dan ayrılarak Yurtsever Demokrat Partisi-PWD’yi kurmuşlardı) 1999’da
başlayan ateşkes, 1 Haziran 2004’te bozulmuş, bir kez daha çatışmalı ortama
geri dönülmüştü.
Barzani’ye bağlı Peşmerge güçlerinin paketleyip Türkiye’ye
teslim ettiği Şemdin Sakık’ı hesaba katmazsak, bugüne kadar PKK’nın üst düzey
yönetim kadrosuna yönelik bir operasyon düzenlenmemiştir -1996 yılında Öcalan’a
yönelik Şam’da gerçekleştirilen Mercedes operasyonunu istisna tutarsak- Bu
büyük bir eksikliktir. Hâlbuki Türkiye’nin
bu ve benzeri operasyonlar gerçekleştirebilecek gücü ve kudreti vardır.
Yeni Şafak Gazetesi Ankara Temsilcisi Abdülkadir Selvi’nin, “Türkiye
30 yıldır PKK ile mücadele ediyor ama örgüt liderlerine yönelik bir stratejisi
olmaması büyük bir zaaftı. Şimdi bu eksiklik gideriliyor. İsrail'in kullandığı
etkili bir yöntem. Cemil Bayık, Duran Kalkan ya da Mustafa Karasu'nun ele
geçirilmesinin örgütte yol açacağı moral bozukluğu birkaç sınır ötesi
operasyona bedel olabilir. PKK yöneticilerine operasyon teklifi 4 yıl önce
gündeme getiriliyor. Ancak karar yeni çıkıyor.” diyerek gündeme
getirdiği konunun, toplum nezdinde -özellikle
de bölgedeki- algılanış şekline değinmek istiyorum.
Bölge halkı, 3713 Sayılı TMK kapsamına giren suç faillerinin
yakalanmasına yardımcı olacaklara verilecek ödül hakkında yeterince bilgilendirilmediği
için bunu yine ispiyonculuk olarak algıladı. Bunda, HDP Eşgenel Başkanı
Selahattin Demirtaş’ın, "Terörle Mücadele Kanunu Kapsamına Giren Suçların
Faillerinin Yakalanmasına Yardımcı Olanlara Verilecek Ödül Hakkında Yönetmeliğe”
ilişkin “Benim bütün yurttaşlarına tavsiyem, sakın ola ki para için komşularınızı
ihbar etmeyin. İspiyonculuk onursuzluktur. Suçla mücadele başka bir şeydir.
Yurttaşını ihbarcılığa, onursuzluğa teşvik etmek başka bir şeydir. ‘Size para
vereceğim, mahallenizdekileri ispiyon edin’ demek onursuzluğa teşviktir”
açıklaması da bölge insanının algısını önemli oranda etkilemiş ve
değiştirmiştir.
Hatırlanacağı üzere, Pişmanlık Yasası, Eve Dönüş Yasası,
Topluma Kazandırma Yasası, Ektin Pişmanlık Düzenlemesi gibi isimlerle, 1985’ten
bugüne toplamda sekiz kez çıkartılan ve terör örgütü mensuplarının eve
dönüşlerini hedefleyen yasalar, maalesef beklenilen şekilde sonuçlanmadı. Yapılan
bu düzenlemelerden; 1985’te 157, 1988’de 359, 1990’da 152, 1992’de 393, 1995’te
409, 1999’da 562, 2000’de (99’daki yasanın süresi uzatıldı) 8, 2003’te 1654’ü
cezaevlerinden, 1258’i de dışarıda olmak üzere toplam 2912 kişi faydalanmıştı.
Sosyolog değilim ama bölge insanı olmam ve bölge insanını iyi
tanıyan biri olarak, bu yönetmeliğin beklentilerin aksi yönünde sonuçlar
doğuracağı endişesini taşıyanlardanım. Bölge
kültüründe şöyle bir uygulama mevcuttur: Herhangi birinin ikametgâhına düşmanı
dahi gelse/sığınsa, onu misafir eder, her türlü hizmetini görür, kesinlikle
fiziki bir zarar vermez ve ihbar da etmez. Evine sığınmış olan hasmına
yapılabilecek bir saldırıyı, kendisine yapılmış saldırı olarak addeder. Ta ki
evinden çıkıp gidene kadar bu durum böyle devam eder. Düzenlemeyi hazırlayanlar,
herhalde bu ihtimali de göz ardı etmemişlerdir.
Genelde bütün terör örgütlerini, özelde PKK’yı bitirmek için,
toplum nezdinde “ihbarcılık ve ispiyonculuk”
olarak değerlendirilen yasalarla kesin ve kati bir sonuç elde edilemez. Silahlı
mücadeleden ziyade, sosyal ve psikolojik mücadeleyi ön plana çıkartacak yeni
strateji ve politikalar belirlemek gerekir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder