20 Eylül 2016 Salı

Eylül!...

Mevsim sonbahar, aylardan eylül.
Yağmurlu bir pazar akşamı,
Sadece Erciyes’e değil, yüreğime de yağdı kar.
Gökyüzüyle birlikte ruhumu da sardı
Hüzün, acı, keder ve intizar...

Eylül!..
Gül bahçesi solunca bülbülleri içeri almadın.
Ağaçlar sararıp yaprak dökünce,
Âşıklara gölgende yer vermedin.
“Hüzünden mi” diye sordum?
“Sükût ikrardandır” dercesine,
Sen de sükût ettin...

Sükût, evet ya sükût!..
Ne kadar sessiz ve sakin bir kelime?
Hâlbuki!
Sessiz çığlıkların, yalnızlığın, yorgunluğun
Acı ve kederin sığındığı koca bir liman…

Gül dalında bülbülü olan bahçe solar mı?
Dökülen sadece dallardaki yapraklar,
Koca çınarın gövdesi sararır mı?
Âşık olan kula, ağaç neylesin…
Eylülde olsa,
Bülbül yuva bildiği gül bahçesinden uçar mı?

Bu akşam!..
Bir kez daha simsiyah toz bulutları sarmış
Şehrin cadde ve sokaklarını.
Onlar da yeryüzünü kaplayan sükûtun çığlıklarından bîhaber…
Sükûtun lisan-ı halini ne Eylül bildi, ne liman, ne de Erciyes…
Ne bulutlar anladı ne gökyüzü ne de yeryüzü…
Sadece Yâr
Sadece Yâr
Sadece Yâr…

Memdoğlu…

16 Eylül 2016 Cuma

Bizim de İçimize Sinmiyor!...

Dünyaya kendi pencerenizden bakarsanız, sadece görmek istediklerinizi görürsünüz. Tersten bakarsanız, bu kez de ters görürsünüz. Kendi düşüncesine, fikrine göre iradesini ortaya koyamamanın, okyanus ortasında sağa sola savrulan bir sandaldan ne farkı var?

19 Ocak'ta, Adana Ceyhan'da Suriye’deki Türkmenlere yardım götüren Millî İstihbarat Teşkilâtı'na (MİT) ait TIR’lara düzenlenen baskını içimize sin(dire)memişken, Mehmet Baransu’nun, 24 Mart 2014 günü Taraf Gazetesi’nde yayınlanan yazısında, Niğde Ulukışla'da asker ve polisimizi şehit eden El-Kaide üzerinden Türkiye’yi sıkıştırmaya/vurmaya çalışması içimize sinmiyor.

Yine aynı tarihte Bugün Gazetesi Ankara Temsilcisi Adem Yavuz Arslan’ın “Peşinen söyleyeyim, sandıktan ne çıkarsa çıksın bu psikolojiyle ülke yönetilemez.” ifadesi, bir dönemin İnönü Üniversitesi Rektörü, Ergenekon davası şüphelisi Fatih Hilmioğlu’nun, Ak Parti’yi kastederek “Halktan yüzde 95 de oy alsalar müsaade etmeyiz” ifadesinden ne farkı var? Sindirmek mümkün mü? 

“Bir bakanınız Kur'an ile dalga geçiyor kınayamıyorsunuz bile. Bizzat Başbakan eliyle toplumun bir kesimi linç ediliyor.” diyorsunuz. İbrahim Öztürk’ün, Peygamber Efendimiz’e (s.a.v) hakaret içerikli aşağıdaki tweeti içinize sinmişti ama.

         

Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü Ekrem Dumanlı da 24 Mart 2014 tarihli yazısında: “Başta Fethullah Gülen Hocaefendi olmak üzere milyonlarca insana ağza alınmayacak hakaretler edilmesi içimize sinmiyor” diyorsunuz, doğrudur. Her ne saikle olursa olsun, üslubumuz ve dilimiz hakaret edici olmamalıdır. Yanlışa yanlış ile mukabelede bulunmak, hiçbir zaman doğruyu getirmez. Peki, kalemşörlerinizin yaptığı hakaret ve küfürler içinize siniyor mu? Sayın Dumanlı! 

“Bir dönem itimat edip başımıza taç ettiğimiz insanların utanmadan her gün şenî yalanlara başvurması içimize sinmiyor!” CAMİA'nızın bu insanlara yönelik ettiği küfür ve attıkları iftiralar içinize siniyor mu? 

“Dershane kapatma konusundaki takip edilen sinsi taktikler  ve ‘eğitimde reform’ yalanları içimize sinmiyor!” Ya yıllarca dershanelerinize gönderdiğim çocuklarıma hiçbir şey ver(e)memeniz ve beni hem madden hem de manen sömürmenizi,  içime İÇİME SİNDİREMİYORUM 

“Okullarda gencecik yavrularımıza baskılar yapılması, sorgu odalarının kurulması içimize sinmiyor!” diyorsunuz. Peki, kendi yurtlarınızda kurduğunuz sorgu ve ikna odaları içinize siniyor mu? 
“Binlerce kilometre ötede Türk okullarında vazife yapan yiğit Anadolu çocuklarının yabancı ülkelere gammazlanmasını içimize sindiremiyoruz!” demişsiniz. Peki, binlerce kilometre ötede Türk okullarında vazife yapan o yiğit Anadolu çocuklarını çok cüzi ücretlerle çalıştırmak içinize siniyor mu? 

“Nezahet ve nezaket zannıyla bir zamanlar destek verdiğimiz insanların para ile yaşadığı sınavı kaybetmesi ve o esnada takındığı yanlış tutum içimize sinmiyor!” diyorsunuz. Yıllarca Emniyet’e alımlarda referansı olduğunuz adaylara soruları önceden vermeniz ve kul hakkı yemeniz içinize siniyor mu? 

“Sosyal medyaya yasak getirerek kendi insanını umursamayan ve bu ülkeyi dünyaya rezil eden politikalar içimize sinmiyor!” diyorsunuz. Kanunsuz, hukuksuz illegal yollardan elde edilmiş görüntü ve ses kayıtlarının (bunlar sizlere de ait ses ve görüntü kayıtları olabilirdi) sosyal medyadan çarşaf, çarşaf yayınlanması içinize siniyor mu? 

“Faizsiz bankacılığın öncülerinden biri olan bir bankayı batırmak için devlet eliyle baskı yapılması içimize sinmiyor!” diyorsunuz. Devletin yüz akı kurumlarından THY’nin parasının o bahsettiğiniz bankada olması içinize siniyordu ama.

“Yolun başında çok sesli demokrasi diyenlerin bütün medyayı babalarının malları gibi tepe tepe yönetmesi ve herkese hükmetmeye kalkışması içimize sinmiyor!” diyorsunuz. Peki, kontrolünüzdeki medya üzerinden sürekli devleti, kurumları, insanları tahkir etmeniz içinize siniyor mu? 

“İSTİHBARAT teşkilatlarının kuruluş amacı da bellidir, işleyiş biçimi de. Denetim dışına çıktıklarında nasıl bir faciaya sebep olacakları ve nasıl bir canavara dönüşecekleri de aşikâr. Şeffafiyet adına verilen bütün demokratik sözleri bir kenara iterek istihbarat devleti kurulması içimize sinmiyor!” diyorsunuz. Ya, öyle mi?  Emniyet Teşkilatının CAMİA’nız tarafından istila edilmesi içinize siniyordu ama! 

Aynı seccadeye baş koyan inançlı kesimin, birbirinin ayaklarını kaydırmak için,  her türlü yolu “mübah” görmesi içimize sinmiyor! 

Farz edelim ki şu an Başbakan A, B veya C partisinden. İsim hiç önemli değil. Başbakanlık bir makam ve temsil yeridir. 

Türkiye'de, bugün bu şartlarda bir Başbakan dinleniyorsa; tabir yerindeyse, Türkiye’nin yatak odasına girilmiş demektir. 

Namusa zeval gelmiştir.

Bizim de içimize bu sinmiyor Sayın Dumanlı!


Not: Bu yazı ilk olarak 24 Mart 2014 tarihinde http://www.gazetesiz.com/ sitesinde,
http://www.gazetesiz.com/makaleler/mehmet-memdoglu/bizim-de-icimize-sinmiyor-122870.html

          26 Mart 2014 tarihinde ise http://www.haber111.com/ sitesinde yayınlanmıştır. 
http://www.haber111.com/mehmet_memdoglu_bizim_de_icimize_sinmiyor_yazi1083.html

8 Eylül 2016 Perşembe

Ey Devletim!...

“Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste” diye çok güzel bir atasözümüz vardır. Atasözümüzden hareketle, bu mübarek ay ve günlerde, bizi ve ailemizi “masum ve mazlum” eden Allah’a (C.C) binlerce şükürler olsun.

Değerli dostlar!

Malumunuz, “Mehmet MEMDOĞLU” müstear ismiyle “Türkiye’nin Toplumsal ve Sosyal Sorunları”na ilişkin araştırmalar yapan “devlet, millet, memleket  ve tasavvuf sevdalası” bir kamu personeliydim. (Resmi Gazetenin mükerrer 29818 sayısında yer alan yer alan 672 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile memuriyetten çıkarılmış durumdayım)   Fanos Yayınları tarafından yayınlanmış “Kürt Sorunu Çözüm Önerileri ve 2009-2011 Panoraması” ile Yakın Plan Yayınları tarafından yayınlanmış “Öcalan’ın Mustafa Kemal Okumaları” ve Anatolia Kültür Yayınlarından çıkan “Abdullah Öcalan’ın Din Okumaları”  isimli üç kitabım bulunmaktadır. Öykü ve şiir çalışmalarımla birlikte, Türkçe ve Kürtçe yazmış olduğum güncel-siyasi analizler içeren yazılarım, kendi şahsi blog sayfam (http://mehmetmemdoglu.blogspot.com.tr/) ile çeşitli internet (http://www.gazetesiz.com/, http://www.haber111.com/, http://www.sivildusunce.com/, http://www.agdhaberajansi.com/) haber sitelerinde yayınlanmaktadır.

         23.5 yıllık memuriyetim boyunca herhangi bir uyarı, kınama ve disiplin cezası almış değilim. Şimdiye kadar hakkımda herhangi bir adli veya idari soruşturma da açılmış değildir. Bununla birlikte yaşamım boyunca cemaat, örgütlü veya örgütsüz hareket, siyasi parti veya sendikal hareketlerle dolaylı veya dolaysız asla bir bağım ve resmi bir ilişkim de olmamıştır.

Kamu görevimin hemen her döneminde, bu komitacı yapılanmanın her türlü zulmüne ve mobbing uygulamalarına mazur kalmış/bırakılmış ve memuriyetim süresince FETÖ/PDY dâhil; ülkemizin birliği ve beraberliğine tehdit oluşturmuş tüm terör örgütleriyle mücadele etmiş bir devlet memuruydum. (Çevrem ve en yakın çalışma arkadaşlarım bu mücadeleme şahittirler. Bunun için, bugüne kadar çalıştığım tüm kamu kurum ve sıralı amirlerimden, beraber görev yaptığımız çalışma ve oda arkadaşlarımdan, bir vesileyle bizi tanıma fırsatı bulmuş tüm insanlardan ve ikamet adresimdeki komşularımdan detaylı olarak sorulup araştırılabilir.) 

Son üç yıldan (özellikle de bu komitacı teşkilat tarafından 17-25 Aralık devleti ele geçirme operasyonlarında sonra) bugüne kadar, FETÖ/PDY terör örgütünün sinsi planlarına yönelik yazmış olduğum ve çeşitli internet haber sitelerinde yayınlanmış olan yazılarım, bu mücadeleme en büyük delil ve dayanaklardır.

Ey Devletim!

17 ve 25 Aralık operasyonlarından sonra, yazdığım yazılar nedeniyle twitter hesabım (@mmemdoglu23) üzerinden, bu yapı mensuplarının sözlü taciz ve saldırılarına maruz kalmış biri olarak, FETÖ militanlarına 22 Aralık 2013 tarihinde kaleme aldığımız “Gezi’den Çıktım Yola” (http://www.haber111.com/mehmet_memdoglu_geziden_ciktim_yola_yazi1028.html) başlıklı yazıyla cevap verdiğim için mi memuriyetten men edildim?

Ey Devletim!

Komitacı Cemiyet kalemşörlerinin kamuoyunu manipüle etmeye çalıştıkları bir dönemde, (26 Mart 2014) “Bizim de İçimize Sinmiyor” (http://www.haber111.com/mehmet_memdoglu_bizim_de_icimize_sinmiyor_yazi1083.html) başlıklı yazıyla, FETÖ/PDY terör örgütünün o dönem kendi kontrollerindeki gazete köşe yazarlarının yazılarına, karşı bir yazıyla cevaben; “Farz edelim ki şu an Başbakan A, B veya C partisinden. İsim hiç önemli değil. Başbakanlık bir makam ve temsil yeridir. Türkiye'de, bugün bu şartlarda bir Başbakan dinleniyorsa; tabir yerindeyse, Türkiye’nin yatak odasına girilmiş demektir. Namusa zeval gelmiştir. Bizim de içimize bu sinmiyor Sayın Dumanlı!” dediğimiz için mi memuriyetten ihraç edildim?

Ey Devletim!

30 Mart 2014 yerel seçimlerini sulandırmaya çalışan “paralel devlet yapılanmasını”  “17 Aralık yolsuzluk iddialarıyla, telefon tapeleriyle, montajlama görüntülerle, manipülasyonlarla, tehditlerine Türkiye’yi yeniden dizayn etmeye çalışanlar kaybetti. Hiç şüphesiz, tüm imkânlarını seferber ederek, Başbakan’ı “terbiye” etmeye çalışan F. Gülen ve Camiası kaybetti” diyerek, seçimin kaybedeni olduğunu açıkladığımız “Millet Kazandı” başlıklı yazı http://www.haber111.com/mehmet_memdoglu_millet_kazandi_yazi1087.html se bebiyle mi 15 Temmuz darbe girişimi hainleriyle aynı kefeye kondum?

Ey Devletim!

Küresel üst aklın saldırılarının yoğunlaştığı, ülkemizin huzurunun ve birliğinin hedeflendiği bir dönemde, Peygamber (s.a.v) Efendimizin "Fitne uykudadır. Fitneyi uyandırana Allah lanet etsin!” hadisiyle cevap verdiğimiz için mi bu muameleye tabi tutulduk? (02 Mayıs 2016 tarihli “Selam Olsun’ Operasyonu” başlıklı yazı. (http://www.gazetesiz.com/makaleler/mehmet-memdoglu/selam-olsun-operasyonu-124439.html)

Ey Devletim!

15 Temmuz hain darbe girişimine karşı bu milletin verdiği o müthiş mücadeleyi “İkinci Kurtuluş Zaferi” http://www.gazetesiz.com/makaleler/mehmet-memdoglu/ikinci-kurtulus-zaferi-124508.html, olarak isimlendirdiğimiz için mi memuriyetten ihraç edildik?

Ey Devletim!

Ömrüm boyunca, FETÖ/PDY terör örgütüyle hiçbir dönemde, hiçbir birlikteliğim ve ilişkim olmamıştır. FETÖ terör örgütü elamanlarının kullandığı By-Lock iletişim sistemini kullanmadım. 17/25 Aralık öncesi ve sonrasında Bank Asya’da hesabım bulunmamaktadır. Hiçbir dönemde FETÖ/PDY terör örgütüne ait sendikalara üyeliğim olmamıştır. Çocuklarım 17 ve 25 Aralık sonrasında FETÖ/PDY örgütüne ait eğitim kurumlarında eğitim görmemiştir. Sosyal medya hesaplarım üzerinden FETÖ terör örgütüne destek nitelikli hiçbir mesaj da atmış değilim.  Bu masonik yapılanmayla elli yıllık ömrümün hiçbir döneminde bir araya gelmediğim için mi şerefim ve namusum ayaklar altına alındı? 

Şahsıma yönelik olan bu kumpasın açığa çıkartılarak mağduriyetimin giderilmesini ve görevime dönmenin sağlanması en büyük temennimdir.

"Ey iman edenler! Size bir fasık bir haber getirirse, bilmeyerek bir topluluğa zarar verip yaptığınıza pişman olmamak için o haberin doğruluğunu araştırın." (Hucurat Suresi Ayet: 6)

1 Eylül 2016 Perşembe

Bir Garip Yolcu!...


Anadolu’nun bağrından yetişmiş,
Açlığı, yokluğu, kederi ve hüznü tatmış,
Din, vatan ve millet sevdasıyla yoğrulmuş,
Anne baba şefkatiyle büyümüş,
Sıradan, garip bir yolcu…

“Acı Bisküvi”nin acısını
Yıllar geçmesine rağmen kalbinde taşıyan,
Hatırladığında ise
Gözlerinden inci misali yaşlar dökülen,
Yüreği yaralı bir garip yolcu…

Ağaçlar çiçek açarken bile,
Vakti geldiğinde o çiçeklerin
Döküleceğini düşündükçe hüzünlenen,
Her canlıda farklı hayatlar bulup
Her renkten bahçeler kuran bir garip yolcu…

Kalbine O’nu nakşetmeye gayret eden
Özü sözü açık, zikri hafî,
Elinde kalemi ve kâğıdı
Yüreğine düşeni satırlara döken,
 Zamane çelebisi garip bir yolcu…

Kalbi ve bedeni yorgun, musibete sabır,
İftiraya uğramışken O’na sığınan,
Ve O’ndan ümidini kesmeyen…
Yükünü "imtihan" olarak gören bir garip yolcu…

“Halka hizmeti, Hak’a hizmet” olarak gören,
O’ndan başkasına boyun eğmemiş,
Hak ve hakikat âşığı,
Cüssesinden büyük yürek taşıyan garip bir yolcu…

Maziyi hatırlayıp her aynaya baktığında
Ağaran saç ve sakallarından
Ve kemale erdiremediği kalbinden ötürü
O’ndan af dileyen…
Bugünün mazlumu, bir garip yolcu…

Memdoğlu...