Geçtiğimiz
yılın ağustosunda ilk defa halk tarafından Cumhurbaşkanı olarak seçilen Recep
Tayyip Erdoğan: “Ben farklı bir Cumhurbaşkanı olacağım” dediğinde, Sayın
Erdoğan’ın nasıl bir “farkındalık” oluşturacağını tüm Türkiye gibi biz de merak
etmiştik.
Acaba
diyorum? Sayın Cumhurbaşkanı’nın “farklı olacağım” dediği şey, seçim
meydanlarına inmek miydi? AK Parti Genel
Başkanı ve Başbakan Ahmet Davutoğlu ve ekibine âdeta “siz bu işi bilmiyorsunuz,
ben olmadan AK Parti seçim kazanamaz” demek miydi?
Bir siyasetçi için en büyük zorluk,
bir başka siyasetçinin gölgesi altında politika yapmaktır.
Sayın Başbakan da Cumhurbaşkanı’nın gölgesi altında meydan meydan dolaşarak
seçim kazanmaya çalışıyor.
Abdülkadir
Selvi, 25 Mayıs 2015 tarihli Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde: “Önceki
seçimlerde AK Parti'ye oy veren ama şimdi partisi ile ilişkisini sorgulayan kitle yeniden kazanılmazsa, Türkiye 8
Haziran sabahı koalisyon hükümetine uyanma tehlikesi ile karşı karşıya
kalabilir” diyor. Selvi’ye bu tespiti yaptıran sebepler nelerdir? Selvi’nin
gördüğü bu sorunları AK Parti yönetimi görmedi/göremedi mi?
Yaklaşan
seçim nedeniyle, MHP’ye kayması muhtemel milliyetçi oyları muhafaza adına
kullanılan dil ve söylemler, geçmişte AK Parti’ye oy vermiş büyük bir kesiminin
AK Parti’ye şüphe ile bakmasına, AK Parti ile aralarındaki gönül köprüsünün
yıkılmasına neden olmuştur. Cumhurbaşkanı dâhil, AK Parti’li çoğu siyasetçi,
geçmişte “Kürt Sorunu”nun çözümü için gösterdikleri iradeyi, seçim çalışmaları
kapsamında gösterememişlerdir.
Evet,
Sayın Erdoğan, kendisinin onayı olmadan AK Parti’nin politika ve siyaset
üretmesine izin vermeyerek farklı bir Cumhurbaşkanı olduğunu göstermiştir.
Neydi
bunlar?
-15 Mart 2015 tarihinde
Balıkesir’de sarf ettiği “Şimdi varsa bakıyorsun; Kürt sorunu. Kardeşim ne
Kürt sorunu ya. Artık böyle bir şey yok” sözü
ile başlayan çıkışı,
-AK
Parti Hükümeti’nin Çözüm Süreci içerisinde, HDP ile ortak Dolmabahçe
deklarasyonuna karşı olduğunu açıklaması,
-Yine
Çözüm Süreci kapsamındaki “İzleme Heyeti” için “İzleme Kurulu’na karşıyım” demesi.
-Aday belirleme aşamalarında kendisine ait olduğu
iddia edilen listelerin gözetilerek parti teşkilatlarının devre dışı
bırakılması.
-HDP’nin seçim bildirgesine Diyanet’i kaldıracağı
vaadine karşılık, Diyanet’in bastırdığı Kürtçe Kur’an mealiyle cevap vermeye
çalışmasıyla (ki Kur’an’ı Kürtçe mealden
okumak isteyen bir Kürt, 1994 Yılında A. Varlı’nın kendi gayretleriyle basımını
gerçekleştirdiği meale zaten ulaşabiliyor) zirve yapmıştır.
13 yıllık iktidarı döneminde (özellikle Recep Tayyip
Erdoğan’ın liderliğinde) birçok konuda Türkiye’ye çağ atlatan AK Parti, insana yatırımın kapısı olan eğitim
sistemindeki başarısızlığıyla sınıfta kalmıştır. Yol ve köprü için kullanılan “Onlar konuşur,
AK Parti yapar” sloganının “eğitim sisteminde” karşılığı yoktur maalesef…
Siyasi
partilerin seçim propaganda çalışmalarında kullanıldıkları dil, seçim hazırlıklarından
ziyade, savaş hazırlıklarını andırıyor. Siyasetçilerin
kullanmış olduğu dil ve üslup, birbirini ötekileştiren, toplumu kamplara
ayrıştıran ifade ve söylemlerle dolu.
Sayın Cumhurbaşkanı’nın “baldıran zehiri” içmeyi göze alarak
inşa etmeye çalıştığı kuleyi, yine kendi eliyle yıkmaya çalışmasını
anlayamıyoruz.
AK Parti’nin, 7 Haziran’da “Dimyat’a pirince
giderken, evdeki bulgurdan olma” riskiyle karşılaşabileceği endişesini taşıyanlardanım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder