Terör,
etki alanı gayet geniş ve insanlığı tehdit eden uluslararası bir sorundur.
Terörün ne dini, ne de etnisitesi vardır. Terör, her yerde terördür.
Hatırlayın!
Çok değil, geçtiğimiz Ocak ayında önce Dolmabahçe’ye yönelik bombalı saldırı
girişimi olmuş, ardından İstanbul Sultanahmet Meydanı’ndaki Turizm Polisi Şube
Müdürlüğü’ne yönelik saldırıda Polis Memuru Kenan Kumaş şehit edilmişti. O
gün bu saldırıları gerçekleştiren DHKP/C terör örgütü, dün de İstanbul Çağlayan
Adliyesi’ndeki çalışma odasında görevi başında olan Savcı Mehmet Selim Kiraz’ı
rehin aldıktan sonra şehit etti. (Savcının başına silah dayayıp sosyal medyaya
servis etmek, terör örgütü için büyük bir propaganda aracı olmuştur.)
Berkin
Elvan davası dosyasına bakmak için yeni görevlendirilmiş bir savcının hedef
seçilmesinin makul ve mantıklı bir cevabı yoktur. Gezi olaylarında maksat ağaç
olmadığı gibi; bu saldırıda da maksat savcı ve makamı değildi. Bu menfur
saldırıyı Savcılık makamına yapılan bir saldırı olarak değerlendirmek, eylem
ile hedeflenen neticeyi perdelemek demektir.
Bu
saldırının açıklanabilir tek cevabı var; bu saldırı, Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’ne yönelik gerçekleştirilmiş bir eylemdir.
Şimdi!
-Savcı
Mehmet Selim Kiraz'ın şehit edilmesine neden olan o silah, adliye binasına
nasıl sokuldu?
-Adliye
binalarına silah sokmak bu kadar kolay mı?
-Avukat
cübbesi giyen her insan rastgele ve kolaylıkla adliye binalarına girebiliyor
mu?
Sorgulanması
gereken şey, terör örgütlerinin varlığı değil, terörü ve terör örgütlerini
besleyen odakların, kaynakların varlığı olmalıdır. Tetikçiler değil, tetikçilere
kimin silahı verdiği üzerinde durulmalıdır.
Türkiye genelinde
yaşanan elektrik kesintilerine gelince!
Türkiye'nin
bugüne kadar, bu çapta büyük bir elektrik kesintisiyle karşılaştığını
hatırlamıyorum.
Elektrik
kesintileri bir sabotaj mıydı, bir siber saldırı mıydı, ya da teknik bir arıza
mıydı? Bilmiyorum? Yetkililerden kamuoyunun zihninde oluşan bu sorulara tatminkâr
cevaplar vermeleri beklenmektedir.
Türkiye’de
elektriklerin kesilmesi ile DHKP/C’nin, İstanbul/Çağlayan Adliyesi’ne yönelik saldırısının
eş zamanlı olması, üzerinde durulması gereken önemli bir noktadır.
Ancak,
adına ne denilirse denilsin, yaşanan bu kesintiler nedeniyle devletin itibarı
zedelenmiştir, avami tabirle karizması çizilmiştir. Elektrik kesintileriyle
itibar kaybına uğrayan Türkiye, bir Cumhuriyet Savcısının makam odasında
teröristlerce rehin alındıktan sonra şehit edilmesiyle ikinci kez itibar kaybına
uğramıştır.
Türkiye
genelinde yaşanan elektrik kesintilerinin 7 Haziran seçimlerinde yaşandığını
düşünün. Türkiye büyük bir kaos ve kargaşayla karşı karşıya kalmaz mı? Ve böyle
bir kesintinin yaşanmayacağını kim garanti edebilir?
Bu
kesintiler, yenilenebilir, alternatif enerji
kaynaklarının bulunmasını ve kendi enerjimizi kendimizin üretmemiz gerektiğini bizlere
bir kez daha göstermiştir. Daha da önemlisi, enerji üretim sistem ve
teknolojilerinin de bize ait olması, enerjinin hangi türü olursa olsun,
sistemsel kurulumu-yazılımı ve işletim teknolojisi bize ait olmadıkça, her
zaman benzer sıkıntılar ile karşı karşıya kalabiliriz.
Günümüz
şartlarında “güçlüyüz, tam bağımsız bir ülkeyiz” diyebilmemiz için, (ekonomi, sanayi,
iletişim, teknoloji v.b) tükettiğimiz oranda; üretebilen ve kendi ayakları
üzerinde durabilen bir ülke olmalıyız.
Türkiye’nin
gücü, salt insan varlığı ile tanımlanmamalıdır…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder