“Tarih boyu İslam Milleti’nin en
buhranlı günlerini yan yana durarak atlatan Türklerle Kürtler, Cihan Harbi’nde
de omuz omuzaydı. Daha önce Selçuklu ve Osmanlı dönemlerinde İslam ümmetinin ve
Türklerin önünü açan Kürtler, Osmanlı’nın son günlerinde de Ruslara karşı cihat
edip, işgale engel olmuşlardı. Ancak, bu
cihadı yükselten isimlerden bazıları Cumhuriyet’in kurulmasından sona idam
edildi, bazıları sürgüne gönderildi” der “Kemal Paşa ve
Kürdler” kitabının yazarı Cemal Toptancı. Toptancı bu ifadeleriyle bin yıllık
Türk ve Kürt ittifakını özetlemiştir âdeta.
Konjonktürel
gelişmelerle birlikte bölgemizde yaşananlar ve değişen dünya şartları, Orta
Doğu’da Türkler ile Kürtlerin ittifakını zorunlu kılmıştır.
15
Şubat’tan önce yapılacağı planlanan ama Kandil’in ayak diretmesiyle geçtiğimiz
Cumartesi Dolmabahçe’deki Başbakanlık resmi konutunda, hükümet ile HDP İmralı
heyeti tarafından okunan ortak metin, (Devlet ile Kandil’in mevcut
çatışmasızlık durumundan yana olduklarını teyit ediyor) tarihe geçecek somut bir
adımdır. Bu girişim, barış karşıtlarının tüm engelleme girişimlerine rağmen,
“Çözüm Süreci”nde sona yaklaşıldığının habercisi niteliğindedir.
Genelde
devleti, özelde ise iktidarı ihanetle suçlayan kesimler ile muhalefet kültüründen
yoksun muhalefetimiz, bugüne kadar “Çözüm Süreci”ne alternatif oluşturabilecek hiçbir
öneri getirememişlerdir.
Dolmabahçe
açıklaması sonrası PKK’nın kuvvetle muhtemel Mart ayı sonları-Nisan ayı başlarında
Kandil’de kongreye gideceğini düşünüyorum. Nasıl sonuçlanırsa sonuçlansın,
kongre sırasında çok sert tartışmaların yaşanacağı muhakkaktır.
Öcalan’ın;
PKK’ya “Türkiye’ye yönelik silahlı faaliyetlerine son verme” çağrısı durumunda,
Türkiye’de yeni bir normalleşmenin yaşanacağı, HDP’nin önceden kendisine oy
vermemiş Kürtleri ikna etmesi durumunda ise seçim barajını rahatlıkla
aşabileceğini iddia etmiştik ve bu iddiamızın arkasındayız.
Bu
çağrının selametle sonuçlanması için, elbette ki tarafların yapması gereken
şeyler var. Barışı talep eden tüm kesimler, özellikle Doğu ve Güneydoğu
Anadolu’daki STK’larla kamuoyu bu konuda hakem rolünü hakkaniyetli bir şekilde
yerine getirmelidir.
Bölge
insanı, PKK’nın gençlik yapılanması içerisinde yer alan kontrolsüz grupların
kamu düzenini zaafa uğratacak faaliyetlerine izin vermemelidir.
HDP
tabanı, Kandil’in silahı bir güç olarak dayatma girişimlerine prim vermemeli,
Kandil’in direnci minimize edecek, nihai bir barışı hedefleyen etkinlikler
düzenlemelidir.
Öcalan’ın
cezaevi şartları biraz daha iyileştirilebilir; kamuoyunda infiale neden
olabilir düşüncesiyle konuşulamayan “ev hapsi” konusu gündeme getirilebilir.
Artık
yasal güvence altına alınmış bir süreç var. Öncelikli olarak her iki tarafın
onayını almış “Akil İnsanlar Heyeti” arasından seçilecek bir izleme komisyonu
kurulabilir.
Öcalan
ile birlikte İmralı kalan tutuklular değiştirilebilir ve bir sekreterya
kurulabilir.
Ağır
hasta olan KCK’li tutuklular tahliye edilebilir.
Enerji
ve Tabii Kaynaklar Bakanı Taner Yıldız’ın, Hacettepe Üniversitesi ile imzalanan
madencilik protokolü töreninde yapmış olduğu konuşmada; “Bizim Bağdat’la yaptığımız anlaşmalar, Kuzey Irak ile alakalı
yaptığımız sözleşmeler çerçevesinde hemen Kandil Dağı eteklerinde bloklarımız
var. Ve Hındıran ve Çoman sahalarında petrol arayacağız…” açıklaması, “Çözüm
Süreci” ile birlikte enerji sektöründe de hedeflenen noktayı
göstermektedir.
Oysaki
sınır ötesi hava harekâtlarının düzenlendiği dönemlerde, Türkiye’nin yakın bir
gelecekte Kandil’de petrol arayacağını söylemek, hayalden öte bir şey değildi.
Demek ki aklıselim ile hareket edildiğinde, bu ülkede hayallerin bile gerçeğe
dönüşebileceğine tanık olunabiliyor.
Kırk
yıllık kan, acı ve gözyaşına rağmen barışı istemeyip “eyvah Kürtler silahlı
mücadeleden vazgeçiyor” diye feveran edenler!
Yıllardır
bölgede kardeşçe yaşamış olan bu iki halk, silah yerine barış güvercinlerini
çoktan uçurdular…
İnadınıza…!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder