10 Mart 2015 Salı

Çözüm Sürecinde Yüzleşme, Uzlaşma ve Helalleşme!

Türkiye'deki STK’lar "Kürt Sorunu"na nedense hep mesafeli durdular. Geçmişte, sorununun çözümü için ellerini taşın altına koymazken; "çözüm süreci" ile birlikte oluşan olumlu hava (Devlet ve HDP İmralı heyeti tarafından Dolmabahçe’de yapılan ortak açıklama) STK’ları cesaretlendirmiştir; yeterli düzeyde olmasa da sürece katkı vermeye başladılar.

Geçtiğimiz hafta sonu Türkiye’nin farklı illerinde “çözüm süreci ve barış” konulu konferans ve sempozyumlar düzenlendi.  Biz de “Doğu ve Güneydoğu Anadolu Kalkınma Vakfı” (DAKAV) tarafından Ankara İçkale Otel’de düzenlenen “Barış Süreci ve Birlikte Yaşam: Yüzleşme, Uzlaşma ve Helalleşme” sempozyumuna bir izleyici olarak katıldık. 

Konferansın açılışını Cahit Sıtkı Tarancı’nın ünlü “Memleket İsterim” şiiri ile yapan DAKAV Başkanı Hüsamettin Korkutata,“Savaşı biz başlatmadık, ancak çocuklarımız için barışı sağlayabiliriz. Biz de gözyaşının son bulmasını istiyoruz,  önyargısız bir barışa en yakın noktadayız, 28 Şubat da yapılan açıklama hepimize büyük bir umut vermiştir,” diyerek devam etti. Korkutata, “Barışın perçinleşmesi için yeni bir anayasanın zorunlu olduğunu” vurgulayarak konuşmasını tamamladı.

“Çatışmaya evet diyorsanız ölüme mahkum, çözüme evet diyorsanız, yeni paradigma değişikliklerine gitmek zorundasınız. Şiddete şiddetle karşılık vermek, yıkıcı güce destek vermek demektir” diyen Prof. Dr. Bilal Sambur,  “İnsan onuruna saygı gösterilmeden kalıcı bir barışa ulaşamayız” diyerek sözlerini noktaladı.

Doç. Dr. Veysel Ayhan ise “Yeni Kürt gençliği eskiye farklı bakan ve bunu sokakta fiiliyata geçiren bir gençlik hareketi var. Geçmişte yaşanan şiddet ve çatışmalı ortam bugünkü gençliği karşımıza çıkartmıştır. Öfke ile yetişmiş bir gençlik ve öfkesini dışarı yansıtmak için bahane arayan bir gençlik ile yüz yüzeyiz. Bölge gençliği iki büyük trajediyi yaşıyor; biri Şengal, diğeri Kobani. Dolmabahçe’de yapılan ortak açıklama bölge gençliğinin kopuşunu durduracak tarihi bir fırsattır” diyerek, bölgedeki gençliğin içerisinde bulunduğu durumu sosyolojik olarak tespit etmiş oldu.

Sempozyumun bir başka konuşmacısı Siirt Eski Belediye Başkanı Selim Sadak da  “Barışı bugüne kadar gerçekleştiremediğimiz için Analardan bacılardan Türk ve Kürt gençliğinden özür diliyoruz. Yerel yönetimler güçlendirilmeli ve kalkınma ajansları sivilleştirilmelidir” diyerek düşüncelerini ifade etti.

Gazeteci Nevzat Çiçek ise barış sürecinde ulusal ve yerel medyanın diline ilişkin olarak, AK Parti’ye yakın medyanın da örgüte yakın medyanın da dilinin barışa dönük olması gerektiği, bütün görsel, yazılı ve sosyal medyada barış dilinin oluşturulmasının önemli olduğu, İmralı ile görüşmeler yapılırken ‘bebek katili’ manşetlerinin barışa ve insanlığa hizmet etmeyeceği, provokatif manşetlerin sebebinin yayın kuruluşlarının kendi maddi çıkarlarını ön planda tutmalarından kaynaklandığı, sivil toplum ve medyanın yeterli derecede sorumluluk almaları halinde sorunların çözüleceğini” dile getirdi.

Sonuç bildirgesinde; “Yüzyıllardır birlikte yaşayan halklar arasında başlayan kanlı iç savaşlar, ortak medeniyet havzasının tamamlayıcı unsurlarının kanlı bir biçimde birbirinden ayrışmasına yol açarken, bu durum; birlikte barış içinde yaşam geleneğinin de yaralanmasına yol açmaktadır. Bu kapsamda yüzyıllık bir krize dönüşen Kürt Sorununun çözümüne dönük hükümet ve HDP tarafından gerçekleştirilen ortak açıklama, topluma yeni bir umut olmuştur. Konferans katılımcıları olarak Kürt sorununda yüzleşme olmadan uzlaşma, uzlaşma olmadan da helalleşmenin yaşanmasının oldukça güç olduğunun farkındayız…” denilen sempozyumun, bugünlerde yaşadığımız olumlu ortama katkı sunacağı muhakkaktır.

Türkiye gerçekten kendisiyle yüzleşebilecek mi?

Türkler ve Kürtler, Kürt sorunuyla yüzleşebilecek mi?

Yıllardır çözüm bekleyen bir sorunun çözümünde bir uzlaşma sağlanabilecek mi?

Evet, yaşanan bunca acı, kan ve gözyaşının sona ermesi, gelecek nesillere barış ve huzurlu bir dünya bırakmak için bu coğrafyanın insanları olarak birbirimizle helalleşmeliyiz diyorum.

Bir kişi neye inanırsa inansın, inancına sadık olmalıdır. Biz barışa inanıyoruz ve barışa sadık kalacağız. Çünkü barış, yeryüzünün zor olgunlaşan en lezzetli meyvesidir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder