23 Ağustos 2014 Cumartesi

PKK-KCK VE YENİ TÜRKİYE

    Müjdat Gökçe: Sayın Memdoğlu bizleri kırmadınız, talebimizi kabul ettiğiniz için çok teşekkür ediyorum. Hatırlanacağı üzere daha önce de Sayın Memdoğlu ile ‘Çözüm Süreci ve Derin PKK” başlıklı bir röportaj gerçekleştirmiştik.

    Sayın Memdoğlu, Araştırmacı-Yazar olarak, “Yeni Türkiye” söylemini nasıl yorumluyorsunuz?

M. Memdoğlu: Sayın Gökçe, insaf ve hakkaniyet ölçülerini çerçevesinde, kendimizi, ailemizi, çevremizi, dostlarımızı, ülkemizi, tarihimizi yargılamadan sorgulayabilmeliyiz. Sorgulama, düşünmeyi, düşünme araştırmayı, araştırma da doğruya, doğru bilgiye ulaştırır. Duygusallıktan uzak, objektif yaklaşımlarla birbirimize tahammül etmeyi öğrenmeliyiz. Farklılıklarımızı ayrılık ve aykırılık değil, zenginliklerimiz olarak görmeliyiz.

İşte “Yeni Türkiye” söylemi de sadece sloganik bir ifadeden ibaret değildir. Geçmişte olduğu gibi Türkiye,  artık günübirlik politikalar üretmiyor. Elli yıl sonrasını düşünen ve buna göre hedef belirleyen, siyaset yapan, politikalar üreten bir ülke konumuna gelmiştir.

Yeni Türkiye, hiçbir taassupçuluğa, korkuya, komplekse yer vermeden,  artık geçmişiyle, tarihiyle yüzleşebiliyor.  Türkiye’nin kendisiyle yüzleşmesi -Başbakan’ın 1915 olayları için Ermenilere yönelik taziye mesajı- kendi korku ve tabularını yıkması, özellikle iç barışın tesis edilmesinde bir dönüm noktası olmuştur ve olacaktır. Takdir edersiniz ki Orta Doğu ve dünyadaki gelişmelere paralel olarak, kendi iç barışı ve huzurunu tesis edememiş, kendi sorunlarını çözememiş bir Türkiye’nin, bölgesinde de küresel bir güç olamayacağı açıktır. Son dönemdeki gelişmeler de bu düşüncemizi doğrular niteliktedir.

M. Gökçe: Çalışmalarınızda “Güneydoğu-Kürt Sorunu ve PKK” çok ciddi yer tutuyor. Son dönemdeki gelişmelerle PKK ve Türkiye’nin yeni siyasetini nasıl değerlendiriyorsunuz?

M. Memdoğlu: Türkiye’nin sorunlarını çözmek istemeyen, menfaatleri gereği kan, kaos ve gözyaşından beslenen uluslararası derin odaklar ve onların Türkiye’deki bağlantıları için şiddet; bir sonuç değil, sebeptir. Kimileri tarafından “bölge tamamen PKK/KCK’nın kontrolündedir” anti propagandasına rağmen “Çözüm Süreci” ve demokratikleşme paketleri ile birlikte başlayan normalleşmemeyvelerini vermeye başlamıştır. AK Parti’nin özelde Diyarbakır, genelde bölgedeki oylarını arttırmış olması, çözüm süreci ve demokratikleşme paketlerinin bölgede karşılık bulması olarak değerlendirilebilir.

Yeni Türkiye;  çatışma, silah ve şiddetten arındırılarak inşa ediliyor. Kaldı ki silahlı bir gücün, – PKK ya da bir başka örgüt – varlığı, ülke için tehdit olmaya devam edecektir. Silahlı PKK/KCK, sadece Türkiye için değil, tüm Orta Doğu için de tehdittir. Bunun için, sivil siyasetin önü açılmalı, sivil siyaset güçlendirilmeli ve en nihayetinde PKK’nın silahlardan arındırılması hedeflenmelidir.

M. Gökçe: Ve yine “Yeni Türkiye” bakış açısıyla, BDP’nin HDP’ye geçiş süreci; sizce bölgeye, bölge insanına, ülke siyasetine neler kazandırır?

M. Memdoğlu: BDP’nin yeni paradigma değişikliklerine gidemeyerek kendisini dönüştüremediğini, Türkiye partisi olamadığını, Türkiye’ye hitap edemediğini gören Öcalan, Türkiye’ye hitap edebilecek yeni bir parti kurulmasını istemiş, Öcalan’ın bu talebi HDP’nin kurulmasıyla gerçekleştirilmişti. Öcalan, HDP ile Aleviler, sol ve tüm sosyalist kesimlere ulaşmayı düşünürken; Diyarbakır’da İslam Konferansı Toplantısı çağrısı ile de dindar Kürtleri BDP içerisine çekmeyi hedeflemişti. HDP’nin kuruluşu ile Alevi, sol ve sosyalist kesimlere ulaşıp ulaşmadığı tartışmaya açık olsa da Öcalan, BDP ile dindar Kürtlere ulaşmada kısmi başarı elde etmiştir.

BDP’den önceki tüm siyasi Kürt partileri, ideolojik olarak dinden uzak Marksist-Leninist politikalar hedefleyen, Kürt etnisitesini ön plana çıkaran, Kürt milliyetçiliği ve ulusalcılığına vurgu yapan politikalar izlemeyi tercih etmişlerdir. BDP’nin yerel seçimlerde “dinî”  argümanları daha fazla kullanması, bir kesim inançlı Kürtlerin sempatisine mazhar olmuşken, seküler yapısıyla beyaz Türklerden de oy almayı hedefleyen HDP’ye aynı müsamahayı gösterebilecekler mi? Önümüzdeki süreçte bunu da görebileceğiz.

M. Gökçe: AK Parti’nin “Yeni Türkiye” söylemi bölgede neleri değiştirdi? HDP bu söyleme karşılık ne tür bir siyaset izlemeli? 

M. Memdoğlu: Yeni Türkiye söylemi ile birlikte, bölgeye bir özgüven geldi.  Tabi bunda silahların susmasının da çok büyük bir etkisi ve katkısı oldu. Ticaret ve turizm hareketlendi. Devletin verdiği teşvikler ile birlikte,  bölgede hatırı sayılır yatırımlar yapıldı. Siyaset dili geçmiş yıllara nazaran biraz daha yumuşadı.

HDP bu sürece nasıl ve ne kadar katkı yapabilir? BDP’nin HDP çatısı altında siyasi faaliyetlerine devam kararı almasının en önemli nedenlerinden biri de kamuoyundaki BDP=PKK algısının değiştirilmesine yöneliktir. Birleşmenin bir başka mihenk noktası ise, gerek Öcalan’ın, gerekse KCK-BDP ve HDP yetkililerinin birleşme ile ilgili açıklamalarının satır aralarında gizli. KCK Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın “HDP’nin gelişmesi demek, Kürt sorunun çözülmesi demektir” ifadesi, bu olasılığı yöneliktir.. Önümüzdeki süreçte, “ev hapsi”ne (31.07. 2013 tarihli ‘Öcalan Ev Hapsine Alınır mı?’ başlıklı yazımızda bu ihtimali dile getirmiştik) alınması durumunda Öcalan’ın, “çatı partisi” olarak gördüğü HDP’ye Eşbaşkan olabilme planları yatmaktadır.

Yine geçtiğimiz günlerde kardeşi F. Öcalan ile görüşen Öcalan’ın; “ev hapsine çıkarsam bu sizler için de iyi olur” açıklaması, Öcalan’ın önümüzdeki günlerde ev hapsine alınabilme ihtimalinin, sürecin muhataplardan biri olan Öcalan tarafından kamuoyuna deklareedilmesi olarak yorumlayabiliriz.

Sonuçta, BDP’nin HDP çatısı altında siyaset yapma kararına, farklı çevrelerden, farklı tepkiler gösterilmiştir. Kürt siyasi çevrelerinden ise çok daha farklı değerlendirmeler yapılmaktadır. PKK-Kandil ve BDP içerisindeki marjinal gruplardan kısmi de olsa bir direncin oluşacağına, zamanla bunun da aşılabileceğini düşünüyorum.  En nihayetinde BDP ile HDP’nin birleşme konusunda izleyecekleri yol ve yöntemi ise yine Öcalan belirleyecektir.

M. Gökçe: Önümüzdeki 10 yıl içerisinde bölge siyasetini neler bekliyor? Bu konudaki öngörülerinizi bizimle paylaşır mısınız?

M. Memdoğlu: Sayın Gökçe, sohbetimizin başında da ifade ettiğimiz gibi, önümüzdeki yıllarda neyi hedeflerse hedeflesin, kendi iç sorunlarını çözememiş, iç barışı tesis edememiş bir Türkiye’nin tüm hedefleri söylemlerde kalır.

Geçtiğimiz dönem TBMM’de oluşturulan ve Meclis’teki tüm siyasi partilerden eşit oranda üyeler tarafından temsil edilen, Anayasa Komisyonu maalesef sivil bir anayasa hazırlayamadı.

Öncelikle Türkiye’nin çok acil, tüm fertlerini kucaklayan eşit-özgürlükçü-sivil ve demokratik bir anayasaya ihtiyacı var.

Çözüm sürecinin daha da olgunlaşması için, TMK’de yapılacak değişiklikle PKK içerisinde bugüne kadar hiçbir suça ve eyleme müdahil olmamış, örgüt elemanlarının geri dönüşleri için yasal zemin hazırlanmalı.

Türkiye’nin enerjiye olan büyük ihtiyacı, Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile olan ilişkilerin seyrini en ileri seviyeye çıkartmayı zorunlu kılıyor. Bugün Zaho’da, Erbil’de Süleymaniye’de ticaret yapan yüzlerce Türkiye firması var. Bu firmaların karşılıklı ticaretten elde ettiği gelirin, 10 milyar doları aştığı biliniyor. Türkiye’nin bölge ile ticareti özendirecek, kolaylaştıracak, daha da arttıracak hedefler ve yeni ticari yollar belirlemeli.

Sadece Irak Kürt Yönetimi ile değil, yıllardır Esed’den kimlik dahi alamayan Suriye Kürtlerine de dostluk elini uzatmalı, iyi ilişkiler kurmalıdır. Suriye Kürtlerine yönelik hasmane söylem ve politikalardan vazgeçilmelidir.

Önümüzdeki yüzyıl Türkler ile Kürtlerin yüzyılı olacaktır. Türklerle Kürtlerin ittifakı 21. Yüzyıla damgasını vuracaktır. Çok değil 20 yıl önceki gelişmeler ile günümüzü karşılaştırdığımız zaman, bu tezimizin ne kadar gerçekçi olduğu görülebilecektir.

Müjdat Gökçe: Sayın Memdoğlu, kıymetli vaktinizi bize ve okuyucularımıza ayırdığınız için çok teşekkür ediyorum.  Oldukça aydınlatıcı ve yol gösterici bir sohbet oldu.  Araştırmalarınızda ve çalışmalarınızda başarı ve sağlık temenni ediyorum.

(Bu yazı ilk olarak 05 Mayıs 2014 tarihinde yayınlanmıştır.)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder