Son
bir hafta içerisinde Türkiye’de meydana gelen olaylar, bize; barışın ne kadar zorlu olacağını bir
kez daha görme fırsatı verdi.
PKK’nın
kurucularından Mahsum Korkmaz’ın Lice’nin Yolçatı köyüne dikilen heykeli, iki
yıldır çok zorlu merhalelerden geçen “Çözüm Süreci”nin ne kadar kırılgan
olduğunu, çok istenmesi durumunda bu sürecin benzer provokasyonlarla sekteye
uğratılabileceğini gösterdi.
Lice’nin
PKK açısından -sembolik de olsa- ne kadar önemli olduğunu “Neden Lice?”
başlıklı yazımızda anlatmıştık.
Mahsun
Korkmaz kimdir?
Diyarbakır
Silvan doğumlu olan Mahsum Korkmaz,
PKK’nın kuruluşunda yer almış, 28
Mart 1986 tarihinde Gabar Dağı’nda Türk Silahlı Kuvvetleri ile girdikleri bir
çatışmada, bizzat Öcalan tarafından görevlendirilen bir PKK tetikçisi
tarafından -derin PKK da denilebilir- öldürülmüştür.
Şemdin Sakık bu olayı “APO” adlı kitabında; "Mahsum Korkmaz önderliğinde 25
kişilik grup olarak Gabar Dağı'na gönderildik. Sessiz ve kansız bir katliamın
kurbanlarıydık. Ama farkında değildik. 28 Mart 1986'da, sadece ekmek bulmak
amacıyla gece yürüyüşü yapmak zorunda olduğumuz bir gece, güvenlik güçlerinin
pususuna düştük. Bu pusuda bir arkadaşımızın hafif yara alması dışında hiç birimize
zarar gelmezken, Apo kişiliğinin sağ kolu Mahsum Korkmaz alnından aldığı tek
kurşunla öldü. Kendi aramızda Mahsum'un nasıl vurulduğunu tartıştık. Olay
yerine tekrar gittik. Sonuçta içimizden birisinin kurşunuyla vurulduğu kanısına
vardık. Bu kişinin Feyzi Aslan (Selim) olduğundan şüphemiz kalmamıştı.
Tabancasını olay yerinde bırakmıştı ve olay öncesinde Mahsum Korkmaz ile
kavgaya varan bir tartışmaya girmişti. Raporlar yazıp Apo'ya gönderdik.
Girişimlerimiz engellendi. Daha sonra Apo, Fevzi'yi bütün bu olanlara rağmen,
mükafatlandırdı." diyerek anlatıyor.
PKK’nın buna benzer birçok iç cinayetleri, iç
infazları vardır. Benzer bir iç infaz ise (öldükten sonra kahramanlaştırma)
PKK’nın bir dönem Avrupa sorumluluğunu da yapan Engin Sincer cinayetidir.
"Erdal" kod adlı Engin Sincer, 15 Ağustos 2003'te Kandil’de
gerçekleştirilen PKK Kongresinde, dönemin PKK’lı yöneticilerine yönelik yaptığı
sert eleştirilerinden sonra, “eğitim atışları sırasında kaza kurşunuyla öldü”
uydurmasıyla, PKK tarafından infaz edildi.
PKK, daha sonra Engin Sincer için 2004 yılında Kahramanmaraş'ın Pazarcık
ilçesine bağlı Seyrantepe köyünde devasa bir anıt mezar yaptırdı. Pazarcık Cumhuriyet Savcılığı tarafından
başlatılan soruşturmada anıt mezar ile ilgili “suç unsuru” oluşmadığı kararı
verildi.
Yine, Mahsum Korkmaz heykeline dönecek olursak:
1-Heykelin yapılışında koca Türkiye Cumhuriyeti
Devleti’nin bilgisinin olmaması mümkün değildir. “haberdar değildik” açıklaması,
bölgedeki istihbarat zaafiyetini alenen kabullenmek demektir.
2-Heykel ile “Çözüm Süreci”nde gelinen aşamaya paralel
olarak, Öcalan’ın ev hapsine alınması çalışmalarının, toplum nezdinde nasıl bir
tepki ile karşılanacağı test edilmek mi istendi? Eğer böyle bir şey
amaçlandıysa, maalesef, yanlış yöntem ve yanlış zamanlama seçilmiştir.
3-“Çözüm Süreci”nin yasa ile güvence altına alındığı bir
dönemde, bu tür heykel ve heykelciklerin dikilmesi, sürece yönelik açıktan bir
sabote girişimidir. PKK’nın -kendi deyimleriyle- kontrol dışı güçleri engelleme
sorumluluğu vardır.
4-IŞİD’in bir virüş gibi Orta Doğu’da yayılması, bütün
halkları tehdit ederken, böyle “ucuz” kahramanlıklara girişmek, çatışmasızlık
sürecini sonlandırabilir. (nitekim PKK, Ağrı’da bir karakola saldırırken,
Bingöl'ün Genç İlçesi Servi Beldesi'nde de özel bir şirkete ait karayolu
şantiyesini bastı) Böyle bir durum, en çok da IŞİD ve benzer örgütlere
yarayacaktır. Sürecin kaybedeni Türkler ve Kürtler, yani Türkiye olacaktır.
5-KCK Yürütme Konseyi Üseyi Sabri Ok’un, Mahsum Korkmaz
heykelinin dikilmesiyle ilgili olarak, “Bizim kararımız değildi, kim tarafından
yapıldı bilmiyoruz” açıklaması: PKK-KCK içerisindeki çözüm karşıtlarının -derin PKK’nın- çözüme
direnebilecek kadar güçlü olduklarını ortaya çıkarmıştır.
6-KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Cemil Bayık’ın, “Devlet ve hükümetin dışında
herhangi bir güç ile çözüm olamaz." açıklaması, kendisinin; bugüne kadar
söylediği en doğru ve en gerçekçi ifadesidir.
7-Türkiye’de etnik Türk milliyetçilikten beslenen
ulusalcı-Kemalist güruha özenen ve yine
etnik Kürt milliyetçilikten beslenen ulusalcı-Apoist kesimlerin varlığını
unutmamak gerekir.
Sonuç olarak, yıllardır dikilen heykel ve heykelcikler bu
ülkeye maddi ve manevi olarak ne kazandırmıştır? Heykel dikme, heykele
gösterilen itibar, toplumun beyninde oluşmuş olan tabulara, ‘yeni tabular’
oluşturmaktan öte bir şey değildir.
Büyük törenlerle dikilmiş nice heykeller, (dünyada birçok
örneğini gördük) bir bir yıkılıyor. Bu heykeller yıkılmaya mahkumdurlar. Ancak,
bireyin zihnindeki heykelleri yıkmak, barışı inşa etmekten çok daha zordur.
Yüzyıllık
tabular yıkılırken, yeni tabular
oluşturmayalım. Gelin, ilk önce kafamızdaki tabulardan kurtulalım...
Barışla
kalın efendim...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder