Manevi
temizliğe, bedeninin merkezi olan kalpte başlanır. Kalp, günah kirlerinden ve
malayani şeylerden temizlendikçe, insanda “kemalat” tecelli eder ve kişi
Allah’ın izniyle “insani kâmil” derecesine ulaşır. İnsanoğlu zahiri temizliğe
de öncelikle bedeninden, ikamet ettiği, yerden ve bölgesinden başlar.
Devlet
içerisinde bir ihanet varsa, -15 Temmuz’daki ihanet şebekesinin kalkışması buna
delildir- temizliğe, devletin “merkezi”,
merkezi konumundaki kurum ve kuruluşlardan başlanmalıdır. Başbakan Binali
Yıldırım’ın darbe girişimi sonrası, "MİT Müsteşarı'na, Genelkurmay
Başkanımıza 'Neden önceden haber vermediniz?' diye sordum, tatmin edici cevap
alamadım" ifadesi, darbe girişimi öncesindeki çok sayıda “karanlık” noktanın varlığını
göstermektedir.
15
Temmuz gecesi kalkışması içerisinde yer alan hainler, çok sayıdaki darbeci
rütbeli asker görünümlü terörist de -maalesef- başta Cumhurbaşkanı, (bu
konudaki hassasiyeti bilinmesin rağmen) Genelkurmay Başkanı ve Kuvvet
Komutanlıkları olmak üzere, TSK komuta kademesinde yer alan komutanlara en
yakın isimler olan şahıslar, yani emir subaylarıydı. Şahsi kanaatim, bu ihanet
şebekesinin sadece TSK ile sınırlı olmadığı yönündedir. İhanetin, siyasi,
bürokratik ve finansal ayaklarının da olduğu/olabileceği tartışma götürmez bir
gerçektir. Cuntacı hainlerin basına yansıyan ifadelerine bakıldığında, yirmi
milyon insanın bunlar tarafından fişlenmiş olması, ihanetin sadece TSK ile
sınırlı olmadığı şüphesini güçlendirmektedir.
Türkiye’deki
darbeler tarihine bakıldığında, bütün darbe ve darbe girişimlerinin ABD ve Batı
destekli olduğuna şahit oluyoruz. 15 Temmuz ihanet şebekesi kalkışmasının da
ABD’nin bilgisi dâhilinde olmadığını düşünmek, saflık hatta ötesinde; ahmaklık
olur. Hatırlanacağı üzere, 12 Eylül darbesini, dönemin ABD Başkanı Carter’a "Bizim
çocuklar başardı" sözleriyle, o dönem CIA’nın Türkiye Şefi olan
Paul Henze müjdelemişti.(!) 1919’daki işgal günlerinde, İngiliz Ordu Karargâhı
olarak kullanılan İstanbul Büyükada’daki Splendin Otel’in; 15 Temmuz’da CIA
bağlantılı olan ABD’li Profesör Henri Barkey’in de aralarında bulunduğu çoğu
yabancı 17 ismin yer aldığı toplantılara ev sahipliği yaptığı ortaya çıktı. Asker
üniformalı teröristlerinden Tuğgenaral Hasan Polat’ın darbe öncesinde
İncirlik’te Amerikalılarla 12 kez görüştüğü basına yansıdı. Ve yine, 15 Temmuz
darbe girişiminin bastırılması sonrası, "Eğer darbe başarılı olsaydı,
İslamcılar kaybedecek, biz kazanacaktık" diyen ABD'li emekli asker
Ralph Peters’ın ifadesi, ABD’nin bu darbe girişimindeki direkt ya da endirekt müdahalesi
gösteriyor.
Tüm
Türkiye’yi bir gecede karanlığa gömecek olan 15 Temmuz kaos planının, yakın bir
zamanda hazırlanmış olması mümkün değildir. Bu darbe girişiminin kodları 17 ve
25 Aralık (2013) operasyonlarında aranmalıdır. Devleti ele geçirmeye yönelik
17-25 Aralık operasyonları akamete uğratıldığı gün, bugünkü hain darbenin
fitili ateşlenmiştir.
AK
Parti dahil, siyasi partilerin merkez ve taşra teşkilatları içerisindeki
"kripto" FETÖ'cüler bir an önce tasfiye edilmelidirler. Siyasetin
içerisine (özellikle Ak Parti’ye) yerleşmiş bu “ur”un temizlenmemesi, devletin
kılcal damarlarına ve kurumlarına sızmış hainlerin tasfiye edilmesini
güçlendirmektedir.
15
Temmuz sonrasında (darbeye iştirak eden asker görünümlü teröristleri kast
etmiyorum) kamu kurumlarında çok sayıda personel,
FETÖ terör örgütü ile ilişkili olabileceği şüphesiyle gözaltına alındı.
Devletin ani bir refleksle gözaltına aldığı kamu personeli içerisinde az da
olsa, FETÖ ile ilişkisi olmayan memurlar da bulunmaktadır. Bu noktada devletin,
çalıştığı kurumdaki görevi nedeniyle, FETÖ’cülerin hedefi olmuş ve FETÖ’cüler
tarafından bilinçli olarak itibarsızlaştırılmak istenen memurların da
bulunabileceğini göz ardı etmemesi gerekir. Anayasa’nın 38. Maddesi “Suçluluğu
hükmen sabit oluncaya kadar, kimse suçlu sayılamaz” hükmü gereği, her gözaltına alınan kamu personelinin potansiyel FETÖ
‘cü olarak görülmesi, toplumda büyük bir travmanın yaşanmasına sebebiyet
verecektir. Dolayısıyla, gözaltındaki (çıkarılan KHK ile 30 güne çıkarıldı)
kamu personelinin mahkemeye çıkarılış anına kadar kötü muamele görmemesi, tüm
işlemlerin hukuk kuralları çerçevesinde yapılması hukuk devletinin bir
gereğidir.
15
Temmuz darbe kalkışması, başta TSK olmak üzere, kritik konuma sahip hassas
kurumların ivedilikle yapısal düzenleme ve değişikliklere gidilmesini zorunlu
kılmıştır.
Darbeci
eşkıyalar ajandalarına "Milleti" not etmemişlerdi. Halkın darbe
girişimine bu kadar mukavemet göstereceklerini düşünemediler. 15 Temmuz
ihanetini geri püskürten güç, halkın "iradesi" olmuş ve bu güç,
kırılgan yapıdaki "sosyal fay" hatlarını ortadan kaldırarak
insanımıza "millet" olma bilincini bir kez daha hatırlatmıştır.
İnancın
olduğu yerde umut ve zafer vardır...