17 Temmuz 2016 Pazar

İkinci Kurtuluş Zaferi!...

Kimi okuyucular, yazının başlığına bakıp da abartılı bir isimlendirme yaptığımızı düşünebilirler.  Ankara’da ikamet eden ve olayları anbean takip ederek yaşayan bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olarak, 15 Temmuz gecesini ve sonrasında yaşananları “İkinci Kurtuluş Zaferi” olarak adlandırmakta bir beis görmüyorum.

15 Temmuz gecesi, saat 22.00 Ankara Sıhhiye civarı.

Savaş uçaklarının defaatle ve alçaktan uçmalarına şahit olduk. Haber kanalları İstanbul’daki Boğaziçi ve FSM köprülerinin bir grup asker tarafından kapatıldığını altyazı olarak geçmeye başladılar. Ve bu saatteki savaş uçaklarından kaynaklı yoğun hava trafiğinin sonucunun hayra alâmet olması için dua ettik. (Küresel terör saldırılarının hedefinde yer alan bir ülkemiz vardı ve devlet kurumlarına ciddi saldırı ihbarlarının alınmış olabileceği, olası muhtemel terör saldırılarına yönelik tedbirlerin alındığı/alınmaya çalışıldığı şeklinde yorumladık.) Uçaklar o kadar alçaktan uçuyorlardı ki bulunduğumuz hastanenin kapı ve camları sallanıyordu.

Tam da bu olağan dışılık için yetkililerin bir açıklama yapması gerekmez mi diye düşünüyorduk ki Başbakan Binali Yıldırım, NTV aracılığıyla bunun "bir kalkışma, bir darbe girişimi" olduğunu açıkladı. TRT Genel Müdürlüğü’nün yine bir grup asker tarafından basıldığı haberleri de gelince, Türkiye’nin bir ihanet çetesiyle karşı karşıya kaldığını öğrendik. Bu millet meydanı üç-beş çapulcu haine bırakmayarak, yollara ve alanlara çıkmalıydı. Öyle de oldu ve her şey, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın görüntülü olarak NTV aracığıyla millete yapmış olduğu “Milletimizi illerimizin meydanlarına davet ediyorum, havalimanlarına davet ediyorum ve milletçe meydanlara…” çağrısıyla şekillenmeye başladı. Evet, bu darbe girişimini engelleyecek tek irade HALK’tı. Halk, hemen alanlara ve meydanlara çıkarak, askeri kışlasına döndürmeye zorlamalıydı.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, bulunduğu Marmaris’ten ayrılmasının hemen ardından, kaldığı otelin İzmir’den havalanan Skorsky helikopterleri tarafından ateş altına alınması ve isyancı bir grup askerin otele operasyon düzenlemesi, (çatışmada Erdoğan’ın koruma ekibinden iki polis şehit edildi)  şahsının hedef alınması, bu hain-isyancı-darbeci kalkışmanın uluslararası boyutunu gözler önüne seriyordu.

Gözlerini kan bürüyen bu ihanet şebekesi, yollara, alanlara ve meydanlara çıkan halkın üzerine acımadan rahatlıkla ateş edebiliyordu. İsyancı hainler, Ankara’da Genelkurmay Başkanlığı, Gölbaşı'ndaki Özel Harekât Daire Başkanlığı, Ankara Emniyet Müdürlüğü ve MİT binasıyla birlikte, halk iradesinin tecelligâhı olan TBMM'yi de F-16 savaş uçaklarıyla bombalanmaya başlandılar.  Bu nasıl bir zihniyetti ki milletin uçaklarıyla, milletin kurumları ve iradesi bombalanıyordu. Milletin meclisini bombalayanlar, bu milletin evlatları olamazdı. Bu zihniyete mensup olanların, DAEŞ militanlarından ne farkları vardı?...

İsyancıların hazırladığı ve TRT ekranlarından okuttuğu metin (http://t24.com.tr/haber/tsk-yonetime-el-koyuldu,350149) “…Çağdaş, demokratik, sosyal, laik hukuk ilkelerine dayalı anayasal düzen tesis edilene kadar ‘Yurtta Sulh Konseyi’ ulusumuz adına her türlü tedbiri alacaktır.Tüm vatandaşlarımıza saygıyla duyurulur” sözleriyle son buldu.

Değerli okuyucular! İsimlendirmeye bakar mısınız? "Yurtta Sulh Konseyi” Bu İsyancı caniler utanmadan "sulh" adına, bu memleketin evlatlarını acımadan katlettiler.

Bu ülke toprakları, bir Kurtuluş Savaşı'nda, bir de dün gece isyancı hainlerin kontrolündeki savaş uçakları tarafından bombalanmıştı. Kurtuluş Savaşı'nda yedi düvel tarafından bombalanan bu topraklar, ne acıdır ki 15 Temmuz gecesi bu ülkenin savaş uçakları tarafından bombalandı. Doğrudur, Türkiye'de birçok askeri darbe yaşandı. Ancak hiçbirisinin bilançosu 15 Temmuz isyanı kadar ağır olmadı.

İsyancı-darbeci kalkışmanın, ilk etapta İstanbul ve Ankara ile sınırlı olduğu düşünülse de sonrasındaki gelişmelere bakıldığında, (Bölge bölge, il il sıkıyönetim komutanı olacakların isim listeleri bulundu ve isyanla ilişkisi olduğu tespit edilen çok sayıda asker gözaltına alındı)  isyancıların tüm Türkiye’yi hedeflediklerine milletçe olarak şahit olduk.

Eğer isyancıların Ankara ve İstanbul kalkışmaları başarılı olmuş olsaydı, bunu sırasıyla büyükşehirler ve diğer iller takip edecekti. Ancak bir şeyi hesap edemediler! Allah'ın (C.C) da bir hesabının olduğunu unuttular.

Ey darbeci odaklar ve zihniyetliler! Milletin eski millet, Türkiye'nin de eski Türkiye olmadığına bizzat şahit oldunuz. "Su uyur, düşman uyumaz" mış, millet olarak biz de bunu bir kez daha tecrübe ettik. Allah, düşmanın da merdiyle karşılaştırsın. Rabbim bu millete, bu memlekette zeval vermesin.

Bu darbe girişimi bir kez daha göstermiştir ki acilen yeni, sivil bir Anayasaya ihtiyaç vardır.

15 Temmuz gecesi, Türkiye'nin "İkinci Kurtuluş Savaşını" kazandığı gecedir.

Bu böyle biline...

Ve son söz: İsyancılar hakkında “akıl tutulması” yaşayan zavallılar! 1. Ordu Komutanı Orgeneral Ümit Dündar'ın Genelkurmay Başkanı Vekili sıfatıyla TSK'nın demokrasiye bağlı olduğunu açıkladığı  o basın açıklamasını bir kez daha izlesinler.

Memdoğlu...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder