Marksist-Leninist
ideoloji temelinde kurulmuş olan PKK, kuruluşundan günümüze kadar gelinen
süreçte dönemsel stratejiler izlemiş, örgüt yapısında dönemsel değişikliklere
gitmiştir. Bu değişiklikler beş dönemde değerlendirilebilir.
PKK’nın
birinci dönemi; terör örgütünün kuruluşunu da içeren 1973-1983 yıllarını
kapsayan “partileşme” dönemidir. (Örgütün üst düzey liderleri bu dönemi,
ideolojik siyasi çizginin doğuşu şeklinde tanımlamaktadırlar.)
İkinci
dönem olarak 1984-1993 yıllarını kapsayan ve terör örgütü tarafından “ulusal
kurtuluş dönemi” olarak da adlandırılan “gerillalaşma” dönemidir.
Üçüncü
dönem olarak; 1993-2003 yıllarını kapsayan ve yine terör örgütü literatüründe
uluslararası komplo temelinde gerçekleştirilen “inkâr ve imha sürecinin boşa
çıkarılması” dönemidir.
Dördüncü
dönem olarak; 2003-2013 yıllarını kapsayan “demokratik siyasi mücadeleyi öne
çıkartarak, Kürt sorununa diyalog temelinde çözümü dayatmak” olarak
değerlendirilen dönemdir.
Beşinci
dönem olarak; 2013 yılandan sonra terör örgütü tarafından devreye sokulan ve “devrimci
halk savaşı” olarak adlandırılan, “hendek ve barikat stratejisi”
olarak da tanımlanabilecek olan son çatışmalı dönemdir.
Beşinci
dönem olarak tanımlanan “devrimci halk savaşı” stratejisi, “Türk Solu” olarak
bilinen terör örgütlerinin yıllardır Türkiye’de gerçekleştirmeye çalıştıkları
devrim fantezisinden ibarettir. KCK yönetiminde etkin olan “Türk Solu”nun
fosilleşmiş kırıntıları, kendi fantezileri uğruna maalesef Kürtleri imha etmeye
devam etmektedirler.
-Kandil’deki
PKK üst düzey yöneticilerinin, “Şu anda
Kürt halkının AKP iktidarına karşı her türlü yöntemi kullanarak direnme hakkı
doğmuştur. Bu hakkı kullanmamak, teslimiyet ve ölümü kabullenmek olur… Kürtlere düşen görev ne kadar zorluk, sıkıntı
yaşanırsa yaşansın, bedeli ne kadar ağır olursa olsun direnmektir” propagandası ile Kürtleri evsiz, yersiz ve yurtsuz
bırakmaları “yıkım” değil midir?
-Türkiye’de
meşru bir devlet idaresi ve seçimle işbaşına gelmiş belediyeler -KCK’nın “özyönetim” saçmalığı ve
fantezisi adı altında kazdıkları hendek ve oluşturdukları barikatlar HDP’li
belediyelerin sorumlulukları altındaydı-
varken; Kürtlere ölüm, acı ve gözyaşından başka bir şey getirmeyen
“özyönetim” basiretsizliği ne kadar demokratiktir?
-Yaşanan
acı ve yıkımdan sonra, PKK'lı Murat Karayılan'ın "Kayyumu yaşatmayız" tehdidi, HDP ve DBP'li
belediyelerin, PKK-KCK tarafından idare edildiğinin delili niteliğinde değil
midir?
-Hendek
ve barikat stratejisiyle yıkımına sebebiyet verdiği şehirleri yeniden imar edeceğini
açıklayan devleti, “gaspçılıkla” suçlamak, PKK’nın gaspçılığını meşrulaştırmak
demek değil midir?
-“Devlet
olmayan devlet” olarak ifade ettiğiniz ancak Kürtlere özgür bir devlet olarak
yutturmaya çalıştığınız “Özyönetim” (Özyıkım) stratejisiyle bu ülkeye yıkımdan
başka ne kazandırdınız?
-Uluslararası
güçlerin kontrollerinde olan Kandil’in, kendilerini Türkiye’deki Kürtlerin tek
temsilcileri olarak göstermeleri ne kadar gerçekçi ve ne kadar ahlakidir?
-Murat
Karayılan’ın, kendileri gibi düşünmeyen Kürtlere hayat hakkı tanımayan “Özellikle AKP içinde yer alanları uyarmak
istiyorum… Kendine ‘Kürdüm’ diyen herkesin AKP’den çıkması gerekmektedir. Kimse
AKP’de kalmamalı…‘Bu topraklardanım’ diyen hiç kimse, ister Kürt olsun, ister
Arap olsun, isterse de farklı bir kültürden olsun, AKP’de kalmamalıdır” bu sözleri, PKK faşizmi değil de nedir?
-Diyarbakır
Dürümlü’deki PKK vahşeti için, “bu olay
üzücü bir olaydır, böyle bir olay yaşanmamalıydı” demek, Kürtler adına
mücadele ettiğini iddia eden PKK’nın, yeri geldiğinde sivil ve masum insanları
acımasızca katledebileceğinin ispatı değil midir?
Söyleyecek sözü olmayan Kandil ve
HDP, toplumu manipüle etmek için her türlü yalanı meşrulaştırmaya devam
ediyorlar...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder