Haklarında açılmış dava dosya bulunan milletvekillerinin
dokunulmazlığının kaldırılmasını içeren Anayasa değişikliği teklifinin, TBMM Anayasa Komisyonunda kabul edilmesi, mahkemelere
taşınan MHP’deki olağanüstü kongre süreci ve Başbakan Ahmet
Davutoğlu’nun 22 Mayıs’ta AK Parti’nin olağanüstü kongresini
gerçekleştireceğini ve bu kongrede aday olmayacağını açıklamasının ardından,
Türkiye gündemi bir kez daha iç politikaya odaklandı. 22 Mayıs sonrasının
Türkiye için yeni bir dönemin başlangıcı olacağını unutmayalım.
Siyasetin
ısınmasının birlikte, yeni Anayasa ve Başkanlık tartışmaları gündemin diğer
konularını oluştururken, Türkiye’nin terörle mücadeledeki kararlılığı devam
ediyor. Nusaybin ve Yüksekova şehir merkezlerinde
devam eden operasyonların yüzde yetmiş sona yaklaşıldığı dile getirilse de
çatışmaların yaz boyunca devam edebileceğini düşünenlerdenim.
PKK-KCK,
havaların ısınmasıyla birlikte farklı eylem stratejileri uygulayacaktır: Sabotaj
türü eylemlerden tutun da şehir merkezlerine yönelik bombalı araç saldırıları,
kırsal kesimlerde vur-kaç taktiği içeren eylemler, güvenlik güçlerinin
intikallerine yönelik mayınlama eylemleri…
20
Nisan 2016 tarihli, “PKK-KCK’nın Yeni Stratejisi” başlıklı yazımızda “PKK-KCK-Kandil’in yurt içindeki ve yurt dışındaki tüm
bileşenlerinin, her şeye rağmen; Leninizmin
çizgisini yansıtan Lenin’in; ‘eylemde
birlik, eleştiri ve tartışmada özgürlük’ söylemine sadık kalmaya devam
etmektedirler.” (Geniş bilgi için http://mehmetmemdoglu.blogspot.com.tr/2016/04/pkk-kcknn-yeni-stratejisi.html) diyerek, terör örgütünün kuruluş felsefesindeki “Marksist-Leninist”
çizgiyi esas
alacağına dikkat çekmiştik.
Gerek kırsal alanda, gerekse şehir merkezlerindeki hendek ve
barikat çatışmalarında, güvenlik güçlerinden büyük bir darbe yiyen PKK, örgüte
katılımların düşük olduğu yeni dönem için, “Marksist” gelenekten gelen, irili
ufaklı diğer sol terör örgütleriyle ortak eylem birliğine giderek, bu alandaki
zafiyetini kapatmayı planlamaktadır. PKK bu
planlaması ile diğer sol terör örgütlerinin örgütlü olduğu -Karadeniz
kırsalı- ve eylem yapabileceği bölgeler üzerinden gerçekleştirilecek saldırılar
vasıtasıyla güçlü olduğu -özellikle de
tabanına- izlenimi vermeye çalışmaktadır.
PKK, bu birlikteliği Halkların Birleşik Devrim Hareketi (HBDH) adıyla
gerçekleştirdikten sonra, (1997 yılında
da PKK ile silahlı sol terör örgütleri arasında benzer bir birliktelik
yaşanmıştı) 06 Mayıs 2016 günü saat 16.30 sularında
Giresun’a bağlı Çaldağ Beldesi Jandarma Karakolu’na yönelik düzenlenen
saldırıda, karakol komutanı Zafer
Çalışkan şehit edilmişti. Hain saldırı, HBDH tarafından üstlenildi.
10 Mayıs’ta Diyarbakır merkez Bağlar ilçesinde bir polis
servis aracına yönelik gerçekleştirilin saldırıyı da KCK’nın silahlı kanadı HPG
üstlendi. Gerçekleştirilen saldırıda, sağlık raporu için hastaneye götürülen üç
PKK’lı ölmüş, 12’si polis 45 kişi de yaralanmıştı. Türkiye’nin PKK’ya yönelik
bölge kırsalı ve sınır ötesi hava operasyonlarının devam edeceği düşünüldüğünde
PKK’nın şehir merkezlerine yönelik bombalı eylemleri önümüzdeki
dönemde artabilir.
PKK’nın bir başka ittifak girişimi de büyük bir kısmını Suriye’deki
yapılanması PYD’nın silahlı kanadı YPG’nin oluşturduğu “Demokratik Suriye
Güçleri” ittifakıdır. Demokratik Suriye
Güçleri, ABD ve koalisyon ülkelerinden silah desteği, Rusya’dan ise zaman zaman
hava harekâtı desteği almaktadır. Kendi çıkarları uğruna YPG’ye destek veren
ABD ve Rusya, çıkarları nihayete erdiğinde, YPG’yi yüz üstü bırakacaklardır.
PKK’nın yurt içi ve yurt dışında,
kendi düşüncesine yakın diğer silahlı terör örgütleriyle ittifak etmesi, silahlı
gücünden büyük oranda kayıp verdiğini göstermektedir.
Geçtiğimiz kış aylarında, Şırnak’ın Cizre ilçesinde PKK’nın kazdığı
hendekleri kapatmak, kurduğu barikatları kaldırmak için güvenlik güçlerince
düzenlenen operasyonlarda insan hakları ihlalleri olduğu iddiasıyla, BM İnsan
Hakları Yüksek Komiserliği’nin Cizre’de yürütülen operasyonlara ilişkin bağımsız
bir soruşturma yapılması çağrısında bulunarak, Türkiye’den soruşturmayı
yürütecek ekibe bölgede engellenme olmadan inceleme yapma izni verilmesini
talebinin (ki böyle bir talep,
Türkiye’nin bölgedeki egemenliğinin uluslararası camiada tartışmaya açılması
manasına gelir) önümüzdeki süreçte Türkiye’nin başını ağrıtacağa benziyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder