Ünlü Amerikalı sosyolog ve medya eleştirmeni Helbert
Schiller, “Zihin Yönlendirenler” adlı kitabının giriş bölümünde, “Realitenin
kusurlu olarak algılanmasına, hayatın gerçeklerini kavrama gücünden yoksun
bırakılmış bir şuurun oluşmasına sebebiyet veren mesajlar, zihin menajerlerin
tarafından kasıtlı olarak üretilmiş manipülasyon amaçla mesajlardır” der. Schiller
manipülasyonu ise “bir yandan çoğunluğa
olup bitenlerde sanki kendisinin de aktif olarak yer aldığı inancını
aşılamakta, bir yandan da bu insanların gelişmenin imkânlarından yeterince
faydalanmasına engel olmaktadır” diyerek tarif eder.
Siyasi ve toplumsal mühendisler genellikle ortak hareket
ederler. Hedef olarak seçtikleri konuyu gündeme getirmeden önce, yönlendirici
ve spekülatif haberlerle, algı oluşturmaya ve toplumun algısını yönlendirmeye
çalışırlar. Tabi toplumu dizayn etmek için yapılan bu hesaplar, bazen de karşı
algı oluşmasına da neden olabilmektedir.
Toplum mühendisleri, 7
Haziran seçimleri öncesinde toplumu manipüle edecek yeni kaos senaryoları ve
algı operasyonları ile Türkiye'nin iç barışını ve huzurunu bozmayı
hedeflemektedirler.
İlk senaryo; üniversitelerdeki karşıt görüşlü öğrenci çatışmalarını
sokağa indirmeye çalışmak. Yakın tarihe bakıldığında, halkı sokağa indirme basamağı
olarak hep üniversite gençliği kullanılmıştır.
Öğrenci hareketleri açısından çok acı tecrübeler yaşamış olan
Türkiye, yıllar sonra çıkan bir
çatışmada maalesef gencecik bir üniversite öğrencisini kaybetti. İzmir Ege
Üniversitesi öğrencisi Fırat Yılmaz Çakıroğlu,
karşıt görüşlü öğrencilerle yaşanan kavgada hayatını kaybetti. (Allah
yakınlarına sabırlar versin)
Fırat Yılmaz Çakıroğlu’nun ölümünden
sonra artan gerginlik, Niğde
Üniversitesi’ne sıçramış, karşıt görüşlü öğrenciler arasında yaşanan kavgada,
yaralanan öğrenciler olmuştur. Ankara Dil Tarih Coğrafya Fakültesi, olası
çatışma ihtimaline karşı eğitime üç gün ara vermiştir. Son yaşanan olaylar
nedeniyle üniversitelerde gerginliğin had safhada olduğu bilinmekte ve
görülmektedir. Geleceğimiz olan gençlerimizi, her türlü şiddet ve çatışma
ortamının dışında tutmalıyız.
Yeni kuşaklar bilmez ama sokak çatışmalarının normalleştiği,
insan ölümlerinin sıradanlaştığı ve Türkiye’nin okumuş binlerce gencinin sağcı-solcu
adıyla birbiriyle kırdırıldığı 1980 öncesi yılları bir kez daha hatırlatmakta
yarar görüyorum.
Toplumun bölündüğü, kamplaştırıldığı, karşılıklı nefret
duygularının doruğa çıktığı o dönemde; üniversiteler, kahvehaneler, meydanlar sağ-sol
çatışmaların merkeziydi âdeta. Sadece
bir yıllık süre içerisinde (1979 Kasım’ından 12 Eylül 1980 tarihine kadar)
toplam 3 bin 729 kişi hayatını kaybetmişti.
İkinci senaryo ise 7 Haziran seçimlerini AK Parti'nin
kazanması halinde “Türkiye'nin bölüneceği” iddiasını dillendirmeye
başladılar. Akıl ve izandan mahrum olan ve kendilerinin bile inanmadıkları
bu iddiayla yetinmeyen iddia sahipleri, “yeni bir AK Parti iktidarında Öcalan
serbest bırakılacak, serbest kalan Öcalan’ın HDP’nin başına geçerek TBMM’de
siyaset yapacaktır’ diyebilecek kadar pervasızlaşabiliyor, yalan söyleyebiliyorlar.
Devletin bu konuda Öcalan ile anlaştığını iddia edenler, kim bilir çok yakında Süleyman Şah Türbesi’nin
naklinin gerçekleştirildiği “Şah-Fırat” operasyonunu bile bu iddialarıyla
ilişkilendirebilir. Burası Türkiye…
"Musul'daki personelimizi neden vaktinde tahliye
etmediniz" diye feryat edenler, "Süleyman Şah Türbesi ve türbeyi
koruyan askerlerimiz neden tahliye edildi?" diyebilecek kadar kendileriyle
çelişebiliyorlar. Burası Türkiye…
"Şah Fırat" operasyonundan çıkan sonuç: Açık ve net bir ifadeyle, Türkiye'nin Orta
Doğu’daki yeni stratejik ortağı Kürtlerdir.
Türkiye’de oluşturulmak istenen korku imparatorluğuna ve
bölündük-bölünüyoruz paranoyası ile yoğun dezenformasyon çalışmalarınıza
rağmen, çözüm süreci er ya da geç başarıya ulaşacak; kazanan barış olacaktır.
Kirli ittifaklar, kaos senaryoları ile seçimleri manipüle
etmeye çalışanlar, 7 Haziran’da bir kez daha utanacaklardır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder