Türkiye
bir kez daha seçim atmosferine girmiş bulunuyor. Bir yandan son oy oranları ile
ilgili anket şirketlerine anket üstüne anket yaptıran siyasi partiler, diğer yandan
milletvekili listelerine girmek için parti genel merkezlerinde kulis yapan aday
adayları. Ve seçimin kilit partisi HDP üzerine (%10 seçim barajına ilişkin) oynanan
iddialar. Görüldüğü üzere, 7 Haziran 2015 Milletvekili Genel Seçimleri
öncesinde gündemimizi HDP meşgul etmiş durumda.
HDP’nin
seçimlere parti olarak gireceğini açıklamasından sonra, HDP’ye ilişkin farklı
değerlendirmeler yapılmaya başlandı. Seçim barajını aşamaması halinde AK Parti ile
anlaştığı yönündeki spekülasyonlardan tutun da, kendi yerel meclislerini
kuracakları iddialarına varıncaya kadar. Oysa sivil Kürt siyasetinin yönünü
belirleyen tek etken Öcalan’dır.
HDP,
elindeki bazı verilere göre seçimlere parti olarak gireceğini yönünde bir
açıklama yaptı. Tabi bunu salt parti iradesi olarak değerlendirmek yanlış olur.
HDP’de iki türlü irade beyanı vardır: Biri İmralı diğeri ise Kandil. HDP, İmralı ile Kandil arasında sıkışmış bir
vaziyette. Son gelişmelere bakıldığında
Öcalan’ın etkinliğinin ön plana çıktığını söyleyebiliriz. Buna rağmen HDP, kamuoyunu gözlemler, kendi
iradesi ile hareket ederse, barajı geçmeleri sürpriz olmaz.
HDP’nin seçimlere parti olarak gireceğini açıklamasından
sonra 68 kuşağının eski ve hızlı solcuları ile kendilerini sosyal demokrat
olarak ifade eden çok sayıda siyasetçi ve gazeteci, bir anda HDP hayranı olmaya
başladılar. Bu hayranlıklarının mihenk noktası ise AK Parti düşmanlığı. Türkiye
muhalefeti, salt AK Parti düşmanlığını terk etmeyip, alternatif politikalar
üretmediği sürece, AK Parti’yi iktidardan uzaklaştıramayacaklardır.
Peki,
HDP barajı aşabilir mi? Bir ihtimal.
Nasıl mı?
Son
günlerde, Öcalan’ın 21 Mart Nevruzu’nda PKK’ya yapacağı Türkiye’ye yönelik
silahlı faaliyetlerine son verme çağrısını öne aldığı ve bu yönlü çağrısını,
yakalanma yıldönümü olan 15 Şubat’ta yapacağı iddia ediliyor.
Öcalan’ın
kuvvetle muhtemel bu yönde yapacağı çağrı sonrası, (Eğer PKK da bu çağrıya
karşılık verirse) Türkiye’de yeni bir normalleşme yaşanır. HDP’de bu ortamda Türkiye’yi,
gerecek-kutuplaştıracak, tahrik edebilecek söylem ve ifadelerden uzak durur ve daha önce kendisine oy vermemiş Kürtleri kendisine oy
vermeye ikna edebilecek yeni söylemler geliştirebilirse bu ihtimal
gerçekleşebilir.
Ancak silahı kendisi için bir güç, Türkiye’ye karşı bir
tehdit unsuru olarak bulundurmaya devam edecek PKK’nın varlığı halinde, HDP’nin
%10 seçim barajını geçmesi mümkün değildir. Bir başka ifadeyle, HDP’nin barajı
aşması, PKK’nın Türkiye’ye karşı silahlı faaliyetlerine son verdiğini açıklamasına
bağlıdır.
Cumhurbaşkanı
Erdoğan da dâhil, siyasi partiler ve
siyasi analizcilerin, daha şimdiden gündemlerine HDP’yi almaları, seçimin AK
Parti ile HDP arasında geçeceğini gösteriyor.
HDP’nin %10 seçim barajını aşamaması
durumunda, böyle bir sonuç siyasal olarak belki AK Parti’ye yarayacaktır ama bölgenin
siyasi konjonktürü gereği, bu durum AK Parti’yi ve Türkiye siyasetini olumsuz
yönde etkileyecektir.
HDP’nin Meclis’te olmamasının en büyük
riski ise PKK’nın, yurtiçi ve yurt dışında kendi propagandasına malzeme
edebileceği yeni bir argümana sahip olması olacaktır.
HDP, her şeye bahane üreten siyasi
mantığını terk etmeli ve kendisiyle yüzleşmelidir. Kürt
Siyasetini en iyi analiz edebilen gazetecilerden biri olan Orhan Miroğlu’nun: “HDP çözümün güçlü bir muhatabı olamadı ve
süreç asıl olarak hükümetin ve Öcalan’ın tavır ve tercihleri sayesinde devam
etti. HDP’nin çözüm sürecinde oynadığı rol, İmralı ve Kandil’in ötesinde bir
rol değil. Ve çözüm süreci asıl olarak bugün İmralı PKK’siyle sürüyor. HDP’nin
İmralı ve Kandil’den aldığı mesajları muhataplarına götürmek ve Öcalan’ın
talimatlarını halka taşımak dışında, ciddi bir katkısı olmadı” analizi,
HDP’yi anlatmak için yeterlidir.
HDP’nin
hedefi Türkiye partisi olmak ise ilk olarak tüm Türkiye’ye hitap edecek siyasi
bir dil ve üslup üretmelidir.
Sonuç olarak, barajı aşacak bir HDP’ye
Türkiye’nin saygı duyması gerekir. Aksi bir sonuçta ise parti tabanının ve
HDP’nin saygılı olması gerekir. İki yıl önce başlatılan çözüm sürecini, HDP'nin
seçim başarısına endekslemek doğru değildir. Neticede seçime parti olarak
katılma kararı HDP'nin tercihidir, HDP'nin seçimidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder