Yıllardır çözümsüz kalmış, Türkiye’nin en büyük sorunlarından biri olan
Kürt sorunu, sadece bir partinin sorunu olmadığı gibi, soruna çözüm bulmak da
bir partinin sorunu değildir, olmamalıdır. Kürt Sorunu Türkiye’nin
sorunudur, partiler üstü bir sorundur. Sorunu çözmek de Türkiye’nin sorunu
olmalıdır, partiler üstü olmak zorundadır.
Geldiğimiz aşamada, sorunun çözümüne yönelik önemli mesafeler kat
edilmiştir. Pansuman tedbirler amaçlanmamalı, kesin ve kati bir çözüm hedeflenmelidir.
Genel gündemini seçim çalışmalarının
meşgul ettiği Türkiye’nin siyasi gündemi yine değişti. TBMM’de görüşülen İç
Güvenlik Paketi yasa tasarısı ile buna bağlı olarak Çözüm Süreci siyasi
gündemimizin ilk sırasına oturdu.
İç Güvenlik Paketi’ne en sert tepkiyi, seçimlere parti olarak
katılacağını açıklayan HPD’nin yapması ve Çözüm Süreci’nin geleceğini İç Güvenlik
Paketi ile ilişkilendirmesi toplumun zihninde soru işaretleri oluşturmaya
yetti.
Hatırlanacağı üzere HDP, 2014 yılı içerisinde Lice’de meydana gelen
olayları, Kobani’yi ve son olarak Cizre olaylarını da Çözüm Süreci’nin başarıya
ulaşmasıyla ilişkilendirmişti.
Kandil’den dönen HDP-İmralı heyetinin yapmış olduğu yazılı açıklamada,
Kandil’in de “İç
güvenlik paketini çıkarmanın müzakere sürecini de tehlikeye atacağı, paket
zihniyetinin müzakereye gelmeme zihniyeti olduğu net olarak ifade edilmiştir.” diyerek, çözüm sürecini iç
güvenlik paketiyle ilişkilendirmesi, PKK’nın sürece ilişkin samimiyetini açıkça
göstermektedir.
Toplumun gündelik yaşamında
önemli değişiklikler getirecek olan, demokrasinin temsil edildiği TBMM’de; hiç
de demokratik olmayan görüntüler ışığında görüşülen, İç Güvenlik Paketi’nin
tartışılan maddelerine gelince…
2007 yılında Polis Vazife ve Salâhiyet Kanunu (PVSK) yapılan bir
değişiklikle polis, durdurduğu şüpheliden aracının torpido ve bagaj gibi kapalı
bölümlerinin açılmasıyla, şüphelinin üzerindeki giysilerini çıkarmasını talep
edemiyordu. TBMM’deki paketin, mevcut haliyle geçmesi halinde; söz konusu arama
mülki amirin yetkilendireceği kolluk amirinin verdiği yazılı emirle, acil
durumlarda ise sözlü emirle yapılabilecek.
CMK’nin 91.Maddesine göre gözaltına alma kararı yargının yetkisi
altındayken, İç Güvenlik Paketi’ne göre kanunla belirlenmiş suçları işleyenler
hakkında ve mülki amirin belirlediği kolluk görevlilerine (sınırlı olmak
kaydıyla) gözaltına alma yetkisi veriliyor. (AB’ye üye birçok ülkede “suçüstü”
hallerinde polisin gözaltına alma yetkisi var)
Tasarının en çok tartışılan ve polisin silah kullanma yetkisi
genişleten maddesine göre; molotof, patlayıcı, yanıcı, yakıcı, boğucu
yaralayıcı ve benzeri silahlarla saldıran veya saldırıya teşebbüs edenler hükmü
ekleniyor.
Gösteri ve yürüyüşlerde havai fişek, molotof, demir bilye ve sapan gibi
araçları taşıyanlara veya kimliklerini gizlemek amacıyla yüzlerini tamamen veya
kısmen örtenlere 2 yıl 6 aydan 4 yıla kadar hapis cezası öngörülüyor. Ayrıca
yasadışı örgüt amblem, işaret ve üniforması ile gösterilere katılanlar için 6
aydan 3 yıla kadar hapis cezası getiriliyor.
Son dönemlerdeki gösteri yürüyüşler sırasında meydana gelen olaylarda,
yüzleri maskeli ve üniformalı eylemciler ön plana çıkmışlardır. Bu ve benzeri
durumlarda devletin meşruiyeti tartışılmaya başlanmıştı.
Görüşmeler sırasında sert tartışmaların yaşandığı bir başka düzenleme
ise 5442 sayılı İl İdaresi Kanunu’nun ilgili maddesine eklenen madde ile mülki
amirlere (valilere) lüzumu halinde kolluk amir ve memurlarına suçun
aydınlatılması ve suç faillerinin bulunması için emir verme yetkisinin
getiriliyor olması. Yine valilerin, kamu
düzeni ve güvenliği ile şahısların can ve mal emniyetini sağlamak için bütün
kamu kurumlarının ambulans, itfaiye, çekici, iş makinesi gibi araçları ve
ilgili personeli kullanma yetkisiyle yetkilendirilmesi.
Bir başka tartışmalı madde ise PVSK’nın ek 7. Maddesine ve Jandarma
Teşkilat Görev ve Yetkileri Kanunu’nun ek 5. Maddesinde var olan, hâkimin 24
saat içerisinde karar vereceğine dair düzenlemenin 48 saat olarak ve ilgili
kararın sadece Ankara Ağır Ceza Mahkemesi tarafından verilmesi hükmüne
bağlanıyor.
İktidarlar öncelikle bireysel özgürlükleri genişletecek, kamu düzeni ve
güvenliğini sağlayacak ve aynı zamanda vatandaşın can, mal ve namusu koruma
altına alabilecek düzenlemeler getirmelidirler.
Geçmişteki uygulamalara bakıldığında, polise verilecek geniş yetkilerin
yeni suistimallere sebebiyet verebileceği ve insan hakkı ihlallerinin yeniden
Türkiye’nin gündemini meşgul edeceği ihtimalini unutmamak gerekir.
Bir dönem AİHM’in özellikle insan hakları ihlalleri nedeniyle en fazla
mahkûm ettiği ülke olduğumuzu da unutmayalım.
Son söz: Sürecin uzadığı ve çözümün geciktiği her gün, KCK-Kandil’in
eli güçlenmeye devam edecektir. PKK’nın istediği de budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder