17 Kasım 2014 Pazartesi

SİLAH(SIZ)LANMA MI?

Bir milattı Kobani. Evet, sonuçları tarihe mal olabilecek bir milat. Özellikle de Kürtler arasında bir birliktelik düşüncesi gündeme geldi. Kobani ile Kürtler bir kez daha dünyanın gündemine girdiler.

Kobani olayları “Çözüm Süreci”nde ağır hareket ettiği gerekçesiyle devlete mi, yoksa devlet ile anlaştığı iddia edilen Öcalan’a yönelik bir mesaj mıydı?

Türkiye açısından bakıldığında, Kobani üzerinden çözüm sürecini sekteye uğratmak isteyen tüm çevreler, bir anda zeytinyağı gibi su yüzüne çıkıverdiler. Belki de Öcalan’ın cezaevi şartlarının daha da iyileştirilmesine hatta “ev hapsi”ne alınmasına neden olabilir.

Kobani olayları öncesi ve sonrasında Kandil’in üçüncü ülke ya da gözlemci ülke olarak ABD’yi işaret etmesi çok konuşuldu, çok tartışıldı. Aslında Kandil, bu konuda İmralı’yı çok gerilerden takip etmektedir.  Geçmişte, ABD’nin arabulucu olmasını isteyen bizzat Öcalan’ın kendisidir.  12 Nisan 1999 tarihli avukat görüşmesinde, avukatın; “ABD yetkilileriyle görüşmemiz gündemde, görüşünüz nedir?” sorusuna Öcalan: “Arabuluculuk talep edin, çözüme ilişkin destek isteyin. Onların haberi var. Sonraki görüşmede ABD’den ve İngiltere’den haber getirin. Onlara, bizi ve Türkiye’yi barıştırın, uzlaştırın deyin. Kavga yok, silah yok ve bu sene bitiyor deyin.” demişti. Anlaşılan Öcalan’ın bu ifadesinin üzerinden 15 yıl geçmiş olmasına rağmen, Öcalan bu süre içerisinde paradigma değişikliğine gitmiş ama Kandil hâlâ aynı noktada durmaya devam etmektedir.

“Çözüm Süreci”ni son iki yılda ki seçim sonuçlarına endeksleyen AK Parti iktidarı ve bu süre zarfında “çözüm süreci”nde bir türlü istenildiği çabukluğu gösteremeyen devlet aklı ise şapkalarını bir kez daha önlerine koydular. Türkiye’nin birincil meselesinin çözümünün siyasi hesaplara kurban edilmek istenmesinin doğuracağı tahribatı ve enkazı yeniden görme imkânı buldular.  

 Kamuoyunda devlet tarafından Öcalan ve Kandil’e verildiği iddia edilen yol haritasına ilişkin Cemil Bayık, "Bu işin merkezinde biz varız ve bize yol haritası verilmedi" diyerek, söylenilenleri kesin ve net bir dille yalanlıyor.  Yani böyle bir harita var mıdır, yok mudur? Artık bu saatten sonra yeni bir provokasyona yol açabilecek söylem ve icraatlardan kaçınmalı, süreç daha şeffaf olarak yürütülmelidir.  

Yeni Şafak gazetesi yazarlarından Abdülkadir Selvi, 17 Kasım 2014 tarihli köşe yazısında Çözüm Sürecinin geleceğine ilişkin önemli bir iddiayı dile getirdi.  Öcalan’ın PKK’nın Türkiye’de silahlı mücadeleyi bıraktığını 21 Mart 2015’teki Diyarbakır’daki Nevruz’da açıklayacağını iddia eden A. Selvi, yazısında, “Öcalan’la mutabık kalınan ‘Yol Haritası’na göre, Şubat ayında PKK’nın kongresi toplanacak ve ‘Türkiye topraklarında silahlı mücadeleyi bırakma’ kararı alacak. Çok önemli bir toplantı olacak. Silahlı mücadele için dağlara çıkan ve Ortadoğu coğrafyasında Türkiye gibi güçlü bir ülke karşısında silahlı mücadele ile ayakta kalabilen bir örgüt, tarihinde ilk kez silah bırakmayı tartışacak” diyor.

İddia bu. Yani “baldıran zehiri“ içmeye hazır bir Öcalan profili mi var karşımızda? Öcalan yeni bir misyon mu üstlenecek? Orta Doğu’nun kaygan ve kaypak zemininde 40 yıldır siyaset üretebilen Öcalan,  kim bilir belki de hayatının en büyük kumarını oynamaya hazırlanıyor. Öcalan’ın ‘Türkiye topraklarında silahlı mücadeleyi bırakma’  çağrısı Kandil’de karşılık bulur mu?  
Benim de temenni ve beklentim bu yönde.  Ama! Geçmişte yaşanan tecrübeler ve Kandil’in bugünkü tavrı,  toplumun çoğunluğu gibi bizi de şüpheye düşürmüyor değil.   Neden derseniz? Kandil, Öcalan’ın 2013 Nevruzu’ndaki "Artık silahlar sussun, fikirler ve siyasetler konuşsun noktasına geldik. Yok sayan, inkar eden, dışlayan modernist paradigma yerle bir oldu. Akan kan Türküne, Kürdüne, Lazına, Çerkezine bakmadan insandan, bu coğrafyanın bağrından akıyor. Ben, bu çağrıma kulak veren milyonların şahitliğinde diyorum ki; artık yeni bir dönem başlıyor, silah değil, siyaset öne çıkıyor. Artık silahlı unsurlarımızın sınır ötesine çekilmesi aşamasına gelinmiştir.” bu çağrısına ne kadar sadık kalmıştı? İki yıldır yaşananlar bu sorunun cevabı için yeterli değil midir?

Hatırlanacağı üzere Öcalan’ın bu çağrısı PKK içerisinde sert tartışmalara sebebiyet vermiş, örgüt içerisinde “silahlı mücadele mi, silahsız mücadele mi?” tartışmaları başlamış,  bunun sonucu olarak 30 Haziran- 5 Temmuz 2013 tarihleri arasında Kandil’de gerçekleştirilen KONGRA-GEL 9. Genel Kurulu’nda Öcalan’a direnen anlayış, KCK’nın başına getirilmişti.

Silahsızlanma çağrısı neye karşılık olabilir? Devlet bu manada neler yapabilir?

-Yasalaştırılmış bir süreç var, yani devletin elinde bir yol haritası var. Öncelikle Akil İnsanlar Heyeti arasından seçilecek bir izleme komisyonu kurulabilir.

-Yıllardır yapılmak istenen ama kamuoyunda infiale neden olabilir düşüncesiyle bir türlü açıklanmayan Öcalan’in ev hapsi konusu konuşulmaya başlanır.

-İmralı’ya giden heyet genişletilebilir ve bir sekreterya kurulabilir.

İstikrar ve devlet otoritesinin olmadığı yerlerde anarşi doğar. Anarşi ise beraberinde terör ve şiddeti doğurur.  Şiddet, kin ve acıyı, kin ve acı ise en nihayetinde ayrılığı kaçınılmaz kılar.

Devlet olmanın birinci şartı, vatandaşlarının can ve mal güvenliğini sağlayarak, huzur içerisinde yaşamasını tesis ve temin etmektir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder