Dün
gece,
Yâr’in
yakınına düşerim diyerek…
Ay
ışığında kayan yıldızlara tutundum.
Fakat…!
Yorgun
düşen yıldızlar,
Bizi
Yâr’e ulaştır(a)madılar…
Sabahın
ilk ışıkları
Ve
rüzgârın da eşlik ettiği kuşlar ile birlikte,
Süzüldüm
gökyüzünden,
Yâr’in
bulunduğu şehrin sokaklarına…
Sokaklar
ıssızdı ama her yer Yâr kokuyordu…
Tabelalarda
hep onun ismi yazılıydı.
Kokusu
ve ismi var, ne yazık ki Yâr yoktu.
Hazan
mevsimi gelip, Yâr göç ettiğinde,
Şehri
bir hüzün kapladı.
Sadece
söğüt dallarının değil,
İçerisinde
gökkuşağının renklerini barındıran laleler,
Renk
renk menekşeler, mis kokulu fesleğenler,
Karanfiller,
hatta!…
Onu
gören güllerin de boynu bükük kaldı…
Uzaklaştıkça
Yâr, vuslata umudumuz var…
Ey
Yâr!...
Bil
ki hasretin ruhumu yakar…
Öyle
bir ateş ki bu,
Yandığım
ateşi de yakar,
Yanar,
yanar; tâ mahşere kadar…
Memdoğlu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder