Ey
benim derd-i derunum!...
Bilmez
miydi, bilirdi de?!...
“Kim
bilir?” dedi o gülzâr-ı lâl!…
O
derunî bakışlar, o sükutlar arkası!...
Ahh
û feryad-ü fîzar!...
Yetmedi
mi?!...
Ey
benim gül-i efruzum…!
Lâl
olmuş yüreğe hayat veren,
Lâl
olan yürekte, “lâl-ü ebkem” olan kalptir…
Sevda
“sessizlik”ti belki,
Ömür;
“lâl” olan o yürekti…
Ey
benim gül-i ruhsarım?!...
“Kalem
kimi yazar!?” dersin?!…
Kalem
sözü yazar, gülü yazar, gönlü yazar.
Yazar,
yazar, yazar…!
Hele
bir de o “sev”dası var ya!...
İşte!
En güzel de onu yazar…
Ey
benim ârâm-ı dilim
Bir
yanın mavi, bir yanın kızıl…
Bir
yanın cenup, bir yanın şimal…
Kâh,
deniz gibi kabarıp coştun…
Kâh,
bad-ı hazan olup, hüznüme hüzün kattın…
Yetmedi
mi?!...
Ey
benim derd-i derunum!...
Sinen
de sakladıkların yetmedi mi?...
“Ruh-i
revan”ım deyip,…
Giydirdin
ateşten gömleği!...
Ne
kor edip erittin, ne su olup söndürdün?!...
Yetmedi
mi?!...
M.
Memdoğlu…