İyi ya da kötü
güzel veya çirkin…
İnsanın
yaşayacağı ne varsa,
Engel
tanımaksızın görüp, yaşıyor.
“Yırtık
Ayakkabı”ya üzülen çocuklarken,
Sayamasak da
düşen yağmur tanelerini,
Düştüğü yerleri
sevmeyi bildik…
Kuşların kanatlarına
dokunamasak da
Masal
diyarlarında,
O kanatlara
konup uçmayı öğrendik…
Tespihin en
güzelini çektiğimizde,
Sevdiklerimizi
dilimize dua ettik …
Zaman nasıl da
geçiyor ve geçerken,
Bizden de o
derin izlerini esirgemiyor…
Derken, önce
sarsıldık sonra;
Gül tohumuna
zehirli sarmaşık katanlarca,
İftira ateşiyle
yanan derin bir kuyuya itildik…
İns-an’ın açtığı
bu yarayı anlatmaya
Kelimeler yeter,
dilimiz döner mi, bilinmez?
Hâsılı, buyurun!
İşte, ins-an’oğlunun
bize hediyesi (!)
Üzerinize acıyla
yoğrulmuş toprak serpildi mi hiç?
Şüphe dolu
bakışlarla taciz edildiniz mi?
Manasız, mantıksız
sorular duydu mu kulaklarınız?
Ve açık olan
kapılar bir bir kapandı mı yüzünüze?
Cadde ve
sokaklara sığmaz oldunuz mu?
Hava size
ulaşmadan yönünü değiştirdi mi?
Hayatın renkleri
ne siyah, ne de beyazken…
Onlarca rengin
arasında hiç renk-siz kaldınız mı?
Ne acıyan
yerinize...
Ne de acıtan
yanınıza, çaresizce bakakaldınız mı?
Öyle ki…
O taşıdığınız
emanet, sırtınıza yük oldu mu?
Yani dostlar!
Siz! Hiç
yaşarken öldünüz mü?
Şimdi: Uzun,
uzun düşünüyor,
Ateşten kuyunun
dibinden bakıyorum hayata…
Ne rüzgâr esiyor,
ne kuşlar uçuyor,
Ne de ışık
uğruyor.
Her yer
kapkaranlık...
Buradan kimse
geçmiyor.
Sanki yeryüzü
sağır ve dilsiz,
Sadece ben
konuşuyor, ben duyabiliyorum.
Her çığlığım
tekrar büyüyerek üstüme düşüyor.
Her yakarışım, sessiz
bir ok gibi beni bulup vuruyor.
Acaba diyorum?
Eksiden olduğu
gibi,
Renk renk
çiçeklere dokunabilecek miyim?
Bir daha ağaçları
ve gökyüzünü seyredebilecek miyim?
Aydınlık günleri
görüp,
Sevdiklerime
tekrar kavuşabilecek miyim?
Büyükler;
"Adaletin kestiği parmak acımaz" derdi...
Baş kesen ve
parmak acıtmayan "adaletin terazisi",
Bizim kapımıza
da uğrar mı?...
Yarabbi!...
Bizi Hak'tan ve
"adaletten" ayırma...
Ya Sabır…
Ya Sabır…
Ya Sabır…
Memdoğlu
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder