Gündemi iç siyasi çekişmeler, seçimlere endekslenmiş
iktidarsız bir hükumet ile idare edilmeye çalışılan bir Türkiye ve kayıp koca
bir yıl…
Defaatle dile getirmeye çalıştık, bir kez daha
hatırlatmakta fayda görüyorum. Terör, etki alanı geniş olan ve insanlığı tehdit
eden uluslararası bir sorundur. Terörün ne dini, ne de kimliği vardır. Terör her yerde
terördür.
Türkiye’nin kalbi Ankara’da, Cumhuriyet tarihinin en
acı ve en kanlı bilançosu ile yüz yüze kaldık. KESK, DİSK, TMMOB ve TTB
tarafından düzenlenmek istenen “Emek, Barış ve Demokrasi Mitingi” öncesi gerçekleşen bombalı
iki saldırıda 100'den
fazla insanımız
öldü, yüzlerce insanımız
da yaralandı.
Ankara’daki bu saldırıyı kınıyor ve lanetliyorum. Alçakça ve zalimane bir
şekilde gerçekleştirilen bu saldırıda hayatını kaybedenlere Allah’tan rahmet,
yaralılara acil şifa, milletimize başsağlığı diliyorum.
Olayın yaşandığı ilk andan itibaren, miting tertip
komitesinde oldukları iddia edilen kimi şahıslar ile gerçekleştirilen canlı
telefon görüşmelerinde, devleti ve polisi saldırılardan sorumlu tutarak hedef
tahtasına konulmasını hayret ve ibretle izledim.
Türkiye’yi kaos ve kargaşa ortamına sürüklemek isteyen
odaklara fırsat vermemeliyiz. Karşılıklı birbirimizi suçlayarak ne olayın
faillerini bulabiliriz, ne de yapılmak istenen benzer saldırıları
engelleyebiliriz. Zaten bu tür saldırılar ile yapılmak istenen de bu.
Birbirimizi suçlayarak bizleri farklı kutuplara ayırmaya çalışmak ve sonrasında
bir iç çatışma.
Daha vahim olanı ise sorumluluk sahibi olmaları
gereken sorumlu düzeydeki siyasetçilerin, olayın hemen sonrasında sorumsuzca
hareket ederek toplumu daha da gerecek açıklama ve beyanatlarda bulunmaları
idi. Bilanço bu kadar ağır iken, bundan siyasi kazanç elde etmeye çalışmak
alçaklıktır, namertliktir.
Beyler!
Farkında mısınız, başka bir Türkiye yok?
Olayın faili ya da failleri ile ilgili araştırma ve
soruşturmanın devam ettiği bir ortamda, saldırının failleri konusunda bir
açıklama ve değerlendirmede bulunmak, olayın gerçek faillerinin bulunmasına engel olur.
Ancak şöyle de bir hakikat var. Ankara’daki saldırı, 5 Haziran’da
Diyarbakır’daki HDP mitingi ile 20 Temmuz’da Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde Sosyalist
Gençlik Dernekleri Federasyonu (SGDF) üyelerine yönelik bombalı saldırı ile
benzerlikler taşımaktadır.Bu bombalı saldırı eylemleri, kim ya da kimlere fayda
getirmiştir, ona bakmak lazım? Bu sorunun cevabı bulunduğu anda, saldırının
arkasındaki derin odaklar ile bunların Türkiye’deki uzantıları hakkında daha
geniş bir değerlendirme yapılabilir.
1
Kasım seçimine yaklaştığımız bu günlerde, seçime katılacak tüm siyasi
partilerden, benzer saldırılara -Allah muhafaza- hedef olabilecek açık alan mitinglerini
iptal etmelerini teklif ediyorum.
Bir başka önemli soru: Bu olayda bir güvenlik ve
istihbarat zafiyet var mıdır? Maalesef evet. İstihbarat zafiyetinin derinliği
ayrı bir değerlendirme ve yazı
konusunu teşkil edebilecek kadar uzun
analizler gerektirmektedir. Ancak günler öncesinden yapılacağı ilan edilen açık
alandaki bir miting, derin odaklar ile terör örgütlerinin hedefi olacağı ihtimali
var iken, buna göre tedbir almamak elbette bir zafiyettir.
İç ve dış istihbarattaki koordinesizlik giderilmediği sürece, benzer saldırılar
ile bir kez daha karşı karşıya kalabiliriz.
Geçtiğimiz
Ocak ayında Paris'te "Charlie Hebdo" dergisine yönelik düzenlenen
terör saldırısına gerekli hassasiyeti ve tepkiyi gösteren dünya kamuoyunun;
Ankara'daki saldırılara yeterli tepkiyi
göstermemelerini kınıyorum.
(Bu yazı ilk olarak, 11 Ekim 2015 tarihinde yayınlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder