13 Temmuz 2020 Pazartesi

Şairlerle Hasbihâl…!


Moderatör: Nilüfer Akıngül (Şair)
Konuk:  Mehmet Feti Ceylan (Araştırmacı-Yazar)

Yazar Hakkında: Mehmet Feti Ceylan, 1966 yılında Elazığ ili, Baskil ilçesi Mollasorik köyünde doğdu. Evli, iki çocuk babasıdır. Halen yayıncılık sektöründe çalışmaktadır.

"Mehmet MEMDOĞLU" müstear ismiyle yayınlanmış olan eserleri:

-Kürt Sorunu Çözüm Önerileri ve 2009-2011 Panoraması (2011)
-Öcalan'ın Mustafa Kemal Okumaları (2012)
-Abdullah Öcalan'ın Din Okumaları (2014)
-Düşler Ülkesi (Şiir-2019)

Nilüfer Akıngül: Hocam, şiir dendiğinde halk nazarında oluşan olgu, ilk etapta kafiye olmaktadır. Sizce bu olgu ve şiire dayalı oluşan metefor sizde nasıl yankı bulmaktadır?

Mehmet Memdoğlu: Gereksiz bir tartışma olarak görüyorum. Ve maalesef bu tartışmanın edebiyatımıza ve şiirimize katkı sunmayacağı kanaatindeyim.

Şiir hayattır, duygudur, hissiyattır. Buna kısaca insan da diyebiliriz. Okuyucu okuduğu şiirde kendisini bulabiliyorsa,  maksat hâsıl olmuş demektir.

Kafiye şiirin süsüdür ancak şiirin kendisi değildir. Kimi şiirlerde kafiye vardır ama insan yoktur, duygu yoktur. Duygunun olmadığı şiir, şiir değildir. Yani duygusuz, güzel kelimelerden müteşekkil cümlelere şiir diyemeyiz.

Her kafiyeli dörtlük şiir olamayacağı gibi, şiir diye yazılan ve içerisinde “insanı” barındırmayan nesir cümlelerde şiir değildir.

Nilüfer Akıngül: Malumunuz şiirde nam salmış şairlerin kitapları yahut şiire dair bakış açıları genel itibari ile teveccüh kazanmaktadır. Eğer esere atılan imza meşhur ise gözümüz kapalı kabullenmekteyiz, vardır bir hikmeti diye kendimizce derin anlamlar izafe etmekteyiz. Bu olması gereken bir doğru mudur, yoksa irdelemek gerekmekte midir?

Mehmet Memdoğlu: Bu toplumumuz kültürü ile ilişkilidir. Toplumumuz az okur, az dinler ama çok konuşur. Genelde araştırmaktan öte, kulaktan duyma bilgiler üzerine şekillenen bir yaşam şeklimiz vardır.

Günümüzde maalesef toplumun değer yargıları da farklılaşmış ve yozlaşmıştır. Hemen her şey “kapital” değeri ile değerlendirildiğinden,  edebiyat dünyasında da en çok şiir kitapları bundan etkilenmiştir. Genel kanı şiir kitaplarının az okunduğu yönündedir. Ki ben buna inanmıyorum. Bu bir algı operasyonudur. Birileri kendi kazançları uğruna, toplumu şiirden uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Oysaki şiir, edebiyatın hayat bulduğu pınarın kaynağıdır. Şiirin tarihi, insanlık tarihi ile eşdeğerdir. Şiire, şiir kitabına değer veren etiketi değil, içeriği olmalıdır.

Nilüfer Akıngül: Sizce insan şiirin neresinde hayat bulur veya şiir, insan ummanının neresindedir?

Mehmet Memdoğlu: Sanat; beceridir, eserdir. Kâinat en güzel sanattır. O’nun mimarı Cenabı Allah da şüphesiz eşsiz bir sanatkârdır.

Yeryüzünün ortak dillerinden biri hiç kuşkusuz sanattır. Allah’ın bir lütfu olan sanatı, sırları ve güzellikleriyle toplumun hizmetine sunanlar da sanatçılardır. İnsanın doğumundan ölümüne yaşadıklarını ve yaşayamadıklarını kelimeler ile anlatabilmek bir ustalıktır. Dolayısıyla,  şiir yazan kalem ustaları, şairler de birer sanatçıdırlar.

Yaşamın kıyısında balık gibi denizlerde, derin okyanuslarda kulaç atmadıktan sonra, kuru birkaç mısra ile kifayet etmek bir anlam ifade etmez. Hayatın sınırları üzerinde düşündüğümüzde, şiirin sonsuz bir alan derinliği oluşturarak, engelleri aşan ilahi bir boyutundan söz etmek mümkündür. Musiki gibi şiir de duygusal bir zeminde, hayallerin, umutların, mutluluk ve hüzünlerin, göklere uzanan ilahi bir çağrısıdır.

Özcesi şiir hayattır. Şiir insanın merkezinin ürünüdür. İnsanın merkezi, Allah’ın nazargâhı olan “kalp” olduğuna göre, insan; şiirin derinliklerinde hayat bulurken, şiir de insan ummanının merkezinde yer alır.

Nilüfer Akıngül: Şaire yazdıran bilgi birikimi midir? Bilgi olmadan yazan şairle ilham odaklı olduklarını ve yazdırıldıklarını iddia etmektedirler, bu duruma sizin bakış açınız nedir?

Mehmet Memdoğlu: Yürekler vardır içerisinde dünyayı, yani bilgiyi, yürekler vardır içerisinde gizli hazineleri, yani ilhamı barındırır. Marifet odur ki sanatçı, içerisinde gizli hazineler barındıran yürekleri açabilsin. İşte şiir de bu gizli hazinede yer alan bir mücevherdir.  Bazen bilgi tek başına bu hazinedeki mücevheri gün yüzüne çıkarmaya yetmeyebilir.

Şiir yazılmaz, yazdırır. Şiiri yazan bilgi değil, yürektir. Yani oturup da bir şiir yazayım diyemezsiniz. Bilgi birikiminiz olsa da ısmarlama şiir yazılamaz. Bununla birlikte, bilgi olmadan da insanı, yani hayatı okuyamazsınız. Biz buna bilgi ile duygunun birlikteliği diyelim. Şiir bilgi olmadan yazılamayacağı gibi, duygu seline kapılmadan da yazılamaz.

Nilüfer Akıngül: Yalnızlık, hüzün, acı, ayrılık vs. şairlerin aşk üzerinden yürüdükleri sağlam basamaklardır. Peki, neden birkaç istisnalar harici şairler mutluluğun şiirlerini yazamamışlardır? Neden yazsalar da biz hep derindeki dertlerle özdeşleştirdik şiirleri. Bu konuya ilişkin fikriniz nedir?

Mehmet Memdoğlu: Aslına bakarsanız bu soruya kısmen de olsa, söyleşimizin içerisinde cevap verdik. Sosyolojik olarak incelendiğinde, şiir; bir toplumun aynası niteliğindedir. Şiir, toplumun ruh dünyası üzerinden şekillenir. İnsanlık tarihi, “mutluluktan” ziyade, aşk, sevgi, ihanet, acı, hüzün, ayrılık vs. basamaklar üzerinden şekillenmiştir.  İnsan ruhunu gerçek kumaşı ile giydiren şey de şiirdir, şiirin büyülü dünyasıdır.

Malum Türkiye insanı duygusaldır, yaşamın birçok evresinde hissiyatıyla hareket eder, duygularıyla karar verir. İşte bu duygusal kimlik, haliyle şiirimize de yansımıştır. Bu duygusal kimliği sadece şiirde değil, türküde, şarkıda ve folklorda da bulabilirsiniz.

1 Temmuz 2020 Çarşamba

Hatırandı!...


Hatıralar, hatıralar…!
Nereye baksam, film şeridi gibi…
Yüzümdeki çizgilerde gizlenmiş,
Geçmişteki bugünü arıyor hatıralar…

Ne söğüt, ne gölgesi…
Ne de dallarına kurduğumuz salıncak…!
Yoktu yerinde?
Kapılarını açmış, misafir ediyordu gökyüzü…
O Salıncakta hatıraları…

Geçtiğin yollarda aradım hatıraları…
Kuşların ötüşü, suyun akışında…
Leylağın mavisi, papatyanın sarısında…
Gülümsedi, güneşe meftun solgun papatya.
“Senden öncekiler de aradı, bulan olmadı” dedi.

Güller boyun bükmüş, bülbül ağıtta.
Toprak yine şefkatini esirgememiş,
Bağrına basmış hüznümü.
Yârin kokusuna kuryelik ediyor rüzgâr.
Başını eğmiş, zikir halinde gelincikler…

Gözlerindi yâr, karanlık dünyama ışık olan…
Gölgendi, gölgeme gölgelik olan…
Gamzelerindi, yaralı yüreğime mezar kazan…
Özlemindi, yalnızlığıma hemhal olan…
Hatırandı yâr, yoluma menzil olan…

Memdoğlu…