18 Ekim 2018 Perşembe

“Şiir Yürekli”ler!...


Şiiri herkes okuyabilir ancak şiiri herkes sev(e)mez. Oysaki şiiri sevmek, hayatı sevmektir. Duyguyu, hissi, acıyı, gurbeti, yalnızlığı, özlemi, sevgiyi, âşkı… okuyabilmektir.

Şiir okumak ayrı, dinlemek ayrı, anlamak ayrıdır. Şiirde kendini bulmak ise apayrıdır. Aslolan,, şiir de kendini bulmaktır...

Ve şiir okumayı, okunan şiiri dinlemeyi sevmeyen bir insanın, tabir yerindeyse bir yanı eksiktir.

Aramızda şiirle o kadar hemhal olan insanlar vardır ki biz onları “şiir yürekli” insanlar diye tarif ederiz. Bu “şiir yürekli”ler öyle çok uzaklarda, ulaşılamaz değillerdir. Çoğunlukla kendilerini gizlemeye çalışır, fark edilmek istenmezler. Çünkü o “şiir yürek”lerde saklı duran şiirden kurulu dünyalarında yaşamaktan haz alırlar.

Şiir yürekli dedik ya…

Dokunmayıverin! Yürekleri okyanus misali geniştir. Sessiz ve durgun göründüklerine aldanmayın. Dokunduğunuz an o “şiir yürek”lerden gözyaşı misali şiir dökülüverir. Antolojilere sığ(a)mayacak o şiirlerde yalnızlık, acı ve hüzün ile karşılaşırsınız. “Hüzün nedir?” dedi şiir yürekli…

“Kişinin haddini bilerek yaşamaya çalışmasıdır” diye tarif edebildik…

“Şiir yürekli”lerin dünyalarında tabi ki mutluluğa da yer vardır. Düşünebiliyor musunuz? Onlar, hüzünlü oldukları anlarda bile mutlu olabilmeyi başarabiliyorlar.

Ne kışın lapa lapa yağan karı, ne de zemherinin soğuk ayazı üşütmez şiir yüreklileri. Üşüdüklerinde, üşütüldüklerinde kolay kolay ısınamaz, ısıtılamazlar. Çünkü bedenleri değil, ruhları üşür “şiir yürekli”lerin.

Her şeye müsamaha gösterirler lakin “vefa-sızlığa” asla. Zira vefasız değil, vefalıdırlar; “vefa”nın adına destan yazar  “şiir yürekli”ler…

Zengindirler…

Bu dünyadan bir beklentileri yoktur, uhrevi bir zenginliktir istedikleri, Yüreklerinde biriktirdikleri sermayelerinin değeri ne tartılır, ne de ölçülür. En çok da insan kazanır ve biriktirir “şiir yürekli”ler. Çünkü onlara göre hakikat de fakir, dünyası zengin olup da kalbi fukara olanlardır…

Sabırlıdırlar…

İftiraya uğrasalar da müfteriye değil, Yaradan’a boyun eğerler. Çünkü hiçbir yükün “sabrın” ağırlığı kadar ağır olmadığını bilir, “Ya Sabır” der “şiir yürekli”ler…

Duygusaldırlar...

Birçoğunun ortak yönü, “Karakoç”ların (Sezai, Bahattin ve Abdurrahim) şiirlerine olan hayranlıklarıdır. “Mona Roza”, “Ihlamur Çiçek Açtığı Zaman”  ve “Mihriban” şiirlerini dinledikleri an, âlemden âleme geçer “şiir yürekli”ler…

“Şiir yürekli”lerden dostlar edinmeye çalışın. Onlar dostluklarını hem “kâl”, hem de “hâl” ile gösterir ve yaşatırlar. Hamdolsun, “şiir yürekli” dostlarımız var. Özel olarak da “ihtiyar” biri var. O; “Çirkin! Seni sevmiyorum” (!) dese de biz “şiir yürekli” ihtiyarı çok seviyoruz.

Ey “şiir yürekli” güzel insan!...

Düşler sahnesinde yağmurla büyüttük  “Mona Roza”yı…
“Mihriban” da lambada titreyen alevlerle öğrendik üşümeyi…
“Ihlamur Çiçek Açtığında” bekledik visale ermeyi…

Memdoğlu…

15 Ekim 2018 Pazartesi

Sürgün Yedim Dün Gece!...


Sürgün yedim dün gece…
Önce düşüncelerim, sonra haykırışlarım
Kırık kalemimden yırtık kâğıda süzülen umutlarımla birlikte…
Yâr’e ulaşmaya çalışan hayallerim de sürgün yedi…

Soğuğun içimi titrettiği ıssız ve karanlık saatlerde
Şehrin cadde ve sokaklarını aydınlatan…
Ay da yıldızlar da sürgün yedi dün gece.

Dalgakıranları yorgun, gemileri firarda,
Kuğu ve kazların uğramayıp,
Martıların uçmadığı limanlar da sürgün yedi dün gece

Okyanusa vurgun deniz fenerine inat,
Gece ayaza bürünürken gökyüzünü aydınlatan
Şimşekler de sürgün yedi

Direkleri sevgiden kurulu gönül köprüsü üzerinden yürüyüp,
Yeşile kuşanmış derin vadilere kanat çırptığım,
O masum rüyalarım da sürgün yedi dün gece…

Memdoğlu…