Şiiri herkes okuyabilir ancak şiiri herkes
sev(e)mez. Oysaki şiiri sevmek, hayatı sevmektir. Duyguyu, hissi, acıyı,
gurbeti, yalnızlığı, özlemi, sevgiyi, âşkı… okuyabilmektir.
Şiir okumak ayrı, dinlemek ayrı, anlamak
ayrıdır. Şiirde kendini bulmak ise apayrıdır. Aslolan,, şiir de kendini
bulmaktır...
Ve şiir okumayı, okunan şiiri dinlemeyi
sevmeyen bir insanın, tabir yerindeyse bir yanı eksiktir.
Aramızda şiirle o kadar hemhal olan
insanlar vardır ki biz onları “şiir yürekli” insanlar diye tarif ederiz. Bu
“şiir yürekli”ler öyle çok uzaklarda, ulaşılamaz değillerdir. Çoğunlukla
kendilerini gizlemeye çalışır, fark edilmek istenmezler. Çünkü o “şiir yürek”lerde
saklı duran şiirden kurulu dünyalarında yaşamaktan haz alırlar.
Şiir yürekli dedik ya…
Dokunmayıverin! Yürekleri okyanus misali
geniştir. Sessiz ve durgun göründüklerine aldanmayın. Dokunduğunuz an o “şiir
yürek”lerden gözyaşı misali şiir dökülüverir. Antolojilere sığ(a)mayacak o
şiirlerde yalnızlık, acı ve hüzün ile karşılaşırsınız. “Hüzün nedir?” dedi şiir
yürekli…
“Kişinin haddini bilerek yaşamaya
çalışmasıdır” diye tarif edebildik…
“Şiir yürekli”lerin dünyalarında tabi ki
mutluluğa da yer vardır. Düşünebiliyor musunuz? Onlar, hüzünlü oldukları
anlarda bile mutlu olabilmeyi başarabiliyorlar.
Ne kışın lapa lapa yağan karı, ne de
zemherinin soğuk ayazı üşütmez şiir yüreklileri. Üşüdüklerinde,
üşütüldüklerinde kolay kolay ısınamaz, ısıtılamazlar. Çünkü bedenleri değil,
ruhları üşür “şiir yürekli”lerin.
Her şeye müsamaha gösterirler lakin
“vefa-sızlığa” asla. Zira vefasız değil, vefalıdırlar; “vefa”nın adına destan
yazar “şiir yürekli”ler…
Zengindirler…
Bu dünyadan bir beklentileri yoktur, uhrevi
bir zenginliktir istedikleri, Yüreklerinde biriktirdikleri sermayelerinin
değeri ne tartılır, ne de ölçülür. En çok da insan kazanır ve biriktirir “şiir
yürekli”ler. Çünkü onlara göre hakikat de fakir, dünyası zengin olup da kalbi
fukara olanlardır…
Sabırlıdırlar…
İftiraya uğrasalar da müfteriye değil,
Yaradan’a boyun eğerler. Çünkü hiçbir yükün “sabrın” ağırlığı kadar ağır olmadığını
bilir, “Ya Sabır” der “şiir yürekli”ler…
Duygusaldırlar...
Birçoğunun ortak yönü, “Karakoç”ların
(Sezai, Bahattin ve Abdurrahim) şiirlerine olan hayranlıklarıdır. “Mona Roza”, “Ihlamur
Çiçek Açtığı Zaman” ve “Mihriban”
şiirlerini dinledikleri an, âlemden âleme geçer “şiir yürekli”ler…
“Şiir yürekli”lerden dostlar edinmeye çalışın.
Onlar dostluklarını hem “kâl”, hem de “hâl” ile gösterir ve yaşatırlar.
Hamdolsun, “şiir yürekli” dostlarımız var. Özel olarak da “ihtiyar” biri var. O;
“Çirkin! Seni sevmiyorum” (!) dese de biz “şiir yürekli” ihtiyarı çok
seviyoruz.
Ey “şiir yürekli” güzel insan!...
Düşler sahnesinde yağmurla büyüttük “Mona Roza”yı…
“Mihriban” da lambada titreyen alevlerle
öğrendik üşümeyi…
“Ihlamur Çiçek Açtığında” bekledik visale
ermeyi…
Memdoğlu…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder