Ah derdim!
Ahh, derdim!
Kim derdi ki gül'e derdin?
Kim derdi ki gül'e derdin?
Yarama tuz basmayın!
Derdim(i) bir tek, Yâr'a derdim...
Her insanın var bir derdi...
Kiminin gam, kiminin gam-sız derdi.
Yüreğimin ne dağlara, ne de okyanuslara derdi...
Derdini, sadece kelimelere yüklerdi...
Derdim(i) bir tek, Yâr'a derdim...
Her insanın var bir derdi...
Kiminin gam, kiminin gam-sız derdi.
Yüreğimin ne dağlara, ne de okyanuslara derdi...
Derdini, sadece kelimelere yüklerdi...
Gül derdim!
Hiç olmazsa gül, derdim!...
Derdimin dermanı, gül derdim...
Yâr bana: "Gül bahçesinde, gül" derdi...
"Gül bahçesine girince,
Derdimin dermanı, gül derdim...
Yâr bana: "Gül bahçesinde, gül" derdi...
"Gül bahçesine girince,
Sadece gülü der",
derdi...
Yârim: “Derdin nedir?”
derdi…
Ama derdimi de bilirdi!..
Ve “gül, derdini
söyle(ye)mez ki” derdi?...
Çünkü "gülün bülbüle,
bülbülün güle” derdi…
Peki derdi olan neylesin,
derdim?
"Dert
ne kadar büyük olursa olsun,
O derdi verenden büyük değildir” derdi…
Meğerse “dertsiz aşk”, “aşksız dert”, olmazmış…
Ben derdimi seviyorum...
O da bizi sever mi?
Derdim…
Memdoğlu…