Seni
sevdiğimi fısıldadım kırmızı güle.
Belki
koklarsın diye, değmek için tenine…
“Bilir
misin, aşk da ateşe benzermiş.
Söndürmek
için üflemeyegör!
Yüreğinde
beslendikçe alevlenirmiş…
Yüzümdeki
bu kırmızılık,
İçimdeki
ateşin kızıllığıdır.
Yanarken
yakamamanın sancısı,
Gülü
dile getiren sevdanın acısıdır.
Dokunma,
yanarsın!” dedi gül.
“Sinemi
alt üst eden zelzele,
İçimdeki
çırpınışların çarpıntısıdır…
Müebbete
mahkûm etmiş sevdiğimden,
Meryem’deki
İsa gibi kalmışlığımdır.
Sökülürken
sevdam ilmek ilmek tenimden!
Sevgilideki
yumak içinde kördüğüm oluşumdur.
Bak,
evet; bak yüzümdeki kırmızılığa!..
Uyumadan
yâre bakıp bakıp dalmışlığımdır.
Yola
revan olmadan küllerimi savurup,
Menzile
varmışlığımdır.” dedi gül.
Ateş ve gül…
Memdoğlu…