Beklemek!
Neyi,
neden beklediğini bilmeden beklemek?
Pencerenize
konacak haberci bir kuşu mu?
Sadece
bir gün ömrü olan kelebekleri mi?
Çorak
topraklara düşecek yağmur damlasını mı?
Ya
da umuda, hayata atılacak yeni bir adımı mı?
Düşünmek!
Önce
iyi olan her şeyden başlamak...
Kahkahaların
eşlik ettiği,
Tebessümlerin
ümit olduğu,
Sonu
hep mutlu biten;
Kötülerin
yer almadığı bir dünyayı mı düşünmek?
Yoksa
yüzleri maskeli,
Kötülüğü
meslek edinmiş, kalpleri kararmış,
Merhametin
barınamadığı, adaletin olmadığı
Vicdanları,
insanları mı düşünmek?
Yazmak!
Evet,
sadece yazmak...
Kaleme
dökülemeyen hikâyeleri yazmaya çalışmak...
O
kadar zor ki bazen boynunuzu büküverir.
Ne
dil döner, ne de kalem yazabilir bu çaresizliği.
Merhem
olmaya çalışırsınız bu yaraya.
Ama
hikâye uzadıkça serap misali kaybolur.
Siz
koştukça, her şey yok oluverir bir anda.
Ne
kendinize derman olursunuz, ne başkasına.
Ne
bekleyebilir, ne de düşünebilir,
Sadece
yazabilirsiniz...
Bulutlara...
Yıldızlara...
Gökyüzüne...
Memdoğlu...